CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ndan “Orman yangınlarıyla ilgili aklıma takılan 5 soru var”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 2. Orman Çalıştayı’na katıldı, Ahmet Hüsrev Özkara moderatörlüğünde gerçekleştirilen 1. Oturumu takip etti.
CHP Genel Başkanı çalıştayın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim, öncelikle hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Büyükşehir Belediye Başkanımızı sizler de dinlediniz, ben de büyük bir dikkatle dinledim. İlk verdiği ve hafızamızda yer alan ilk mesajı birlik ve beraber hareket etmekti. Bir yangın var, doğru. Bu yangın birden fazla yerde çıkıyor, o da doğru. Yangını söndürmek için herkes mücadele etmek istiyor, o da doğru. Bir koordinasyon içinde bu mücadelenin yapılması gerekir, o da doğru. Ama bu koordinasyonun olmadığını görüyoruz. Ve yine Büyükşehir Belediye Başkanımız büyük bir sorumluluk içinde diyor ki, aslında biz hiçbir ayrım yapmadan; valisi, kaymakamı, belediye başkanı, gönüllüler, vatandaşlar, hep beraber belli bir koordinasyon içinde bu yangınları söndürelim diyor ama bu da gerçekleşmiyor. O zaman kafamızda kocaman bir soru işareti oluyor. Neden, neden olmuyor? Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkan’ı olarak gerek Muğla’da gerek Antalya’da yangınları söndürmek için katkı veren bütün belediye başkanlarına hiçbir parti ayrımı gözetmeksizin teşekkür mektubu yazdım. Neden? Ormanlar bizim ortak varlığımız. Ormanın partisi olur mu? Denizdeki balığın partisi olur mu? Akarsuyun partisi olur mu? Varsa bir yanlışlık, hep beraber gitmeliyiz üzerine, hep beraber düzeltmeliyiz. Orman bizim ormanımız, su bizim suyumuz. Ormanda yaşayan canlılar, bizim canlılarımız. Kısır çekişmelerin ve tartışmaların hiç kimseye fayda getirmediğini hepimizin bilmesi lazım. Biz büyük bir sorumluluk içinde hareket ediyoruz. Ama bunlar yapılırken bir koordinasyonun olması lazım. Birisinin koordine etmesi lazım. Kimin koordine edeceğini kanun belirlemiş. Yasa diyor ki, ilin valisi koordine edecektir diyor. Kanun diyor, ben demiyorum. Ama bunlar maalesef dediğim gibi kısır tartışmalar nedeniyle yerine getirilmiyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız sözlerinin sonunda teşekkür etti. Ben de sözlerimin başında orman çalışanlarına, orman köylülerine, polislerimize, askerlerimize, muhtarlarımıza, herkese teşekkür ederim. Kim orman yangınlarının biran önce sonlandırılması için çaba harcamışsa, emek harcamışsa, alın teri dökmüşse, hepsine şükran borçluyuz. Dolayısıyla bu teşekkürü yapmak isterim.
Değerli arkadaşlarım, bir felaket karşısında nasıl önlem alacağımızı insanoğlu önceden düşünür. Eğer bir sel her yıl oluyorsa, bu yıl da olacak, o selden en az zararla nasıl çıkabilirim diye hepimiz çalışırız, kafa yorarız. İklim değişikliği konusu yıllardır tartışılır. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada, bütün uluslararası kurumlarda, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere… Bir iklim değişikliği olacak, Akdeniz Havzasında büyük orman yangınları olacak, bunlar yazıldı, çizildi; bizim Türkiye’de görev yapan akademik dünyada bu konuda yazılar yazdı, gazetelere makaleler yazıldı, iklim değişikliğinin hangi sonuçları doğuracağı ifade edildi, önlem alınması gerektiği söylendi. Peki bunlar yazılır çizilirken önlem alması gereken kim? Bu da bir soru olarak hafızanızın bir yerinde dursun. Önlem alması gereken, devleti yönetenlerdir. Onlar görecekler, bir felaket geliyor, iklim değişikliği. Nitekim orman yangınları nereden başladı, sadece Türkiye’de mi, hayır. Bütün Akdeniz Havzasında İspanya’dan Türkiye’ye kadar her yerde orman yangınları oldu. Büyük kayıplar Türkiye’ye özgü mü olmalı? Biz mi büyük kayıplar vermeliyiz? Bizde birçok fazla sayıda orman yanmalı, diğerlerinde daha az yanmalı, böyle bir amaca mı kilitlendik? Hayır. Gönül ister ki hiçbir ağaç yanmasın, nerede olursa olsun, dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun, bu mücadelenin yapılması lazım. Bu uyarıların yapılmasına karşın, bu uyarıların hiçbirisi dinlenmedi değerli arkadaşlarım. Bugün bizler çocuklarımıza, evlatlarımıza, torunlarımıza, gelecek kuşaklara güzel bir Türkiye bırakmak zorundayız. 3 Ağustos 2021’de bir basın toplantısı yapmıştım Ankara’da, orman yangınları daha henüz başlamıştı ve hepimiz büyük bir kaygıyla izliyorduk. O basın toplantısında şunları söylemiştim: “Bilim insanlarımızı dinlemeye başlamanın tam zamanıdır. Konunun uzmanları, bilim insanlarımızdan hemen destek isteyeceğiz. Bunun içinde bir bilim çalıştayının yapılması şarttır” demiştim. Daha önce Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde orman yangınlarıyla ilgili bir çalıştay yapılmıştı 2019 yılında, şimdi ikinci çalıştayı yapıyoruz. Normalde bu çalıştayı yapması gereken devleti yönetenler. Bilim insanlarını çağıracaklar, uygulamacıları çağıracaklar. İklim değişikliği oluyor, bütün dünya bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyor, biz ne yapabiliriz diye bir çalıştay düzenlemeleri gerekir. Yapmıyorlar, ama bizler, yine sorumluluğumuzun bilincinde olarak bizler yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, yangın bitti, sorunlar da bitti diyecek miyiz? Hayır. Bu çalıştayın önemi o. Yangın bitti, sorunlar bitmedi, her an yeni bir yangın furyası çıkabilir karşımıza ve bizler neler yapmalıyız?
Aklıma takılan bazı sorular var. Gerçi bizim bilim insanlarımız, uygulamacılar, yıllarını bu konuda araştırma yaparak, çaba harcayarak bizlere bilgi aktaran değerli uzmanlar burada. Onları da dinleyeceğiz, siz de dinleyeceksiniz, ben de büyük bir dikkatle dinlemeye çalışacağım. Aklıma takılan bazı sorular var ve bu soruları sizlerle, kamuoyuyla paylaşmak isterim.
Birincisi şu, çıkış nedenini bilmediğimiz orman yangınlarını önleyebilir miyiz? Bu soruyu nereden çıkardım? Bu soruyu Muğla Büyükşehir Belediyemizin yaptığı 1. Orman Yangınları Çalıştayından çıkardım. Bakın o çalıştayda bir tablo halinde yangınların çıkış nedeni sayılmış. 2007 ile 2018 arasında orman yangınlarının nedeni, neden orman yangını çıkmış? İhmal ve dikkatsizlikten, orman yangınlarının yüzde 34’ü ihmal ve dikkatsizlikten çıkmış. Yüzde 7’si kasıtlı, orman yakılmış. Yüzde 5’i kaza sonucu, elektrik hatlarının kopması vesaire. Yüzde 12’si yıldırım nedeniyle orman yangınları çıkmış. Yüzde 42’sinin nedeni ise belli değil. Neden orman yangını çıktı, yüzde 42’sini kimse bilmiyor. Orman Genel Müdürlüğü de bilmiyor. Bu ne demektir? Orman yangınlarıyla ilgili nitelikli personeli kamu yetiştirmiyor demektir. Bir yangın çıkıyorsa, hadi 3’ü 5’i anlarız, bulamadınız, eğer orman yangınlarının yüzde 42’sinin nedeni bilinemiyorsa, siz sorunu çözemezsiniz. Çünkü bir sorunu çözmeniz için o sorunun nereden kaynaklandığını bilmeniz lazım. Tıpkı doktorun bir insanı muayene etmesi gibi. Önceden apandisitin olduğunu teşhis edecek ki ameliyatı yapacak. Damar tıkalıysa stent takacak. Önce sorunu teşhis edeceksiniz. Orman yangınlarının yüzde 42’sini eğer Orman Genel Müdürlüğü tespit edemiyorsa, bir sorunumuz var demektir. Birinci sorunumuz bu değerli arkadaşlar.
İkincisi şu, sağlıklı bir yangın söndürme filosu oluşturmazsanız, yangını söndürebilir misiniz? Doğru tespit ettiğinizi düşünelim. Yangının nereden, nasıl çıktığını da saptadınız diyelim. Yangın oldu, ister kasıt, ister ihmal, ister tel kopması, yıldırım, vesaire. Yangını söndürmek için hazır mısınız? Yeterli filonuz var mı? Uçağınız, helikopteriniz var mı? Eğer yeterli uçağınız, helikopteriniz, yani yangın filonuz yoksa siz yangını söndüremezsiniz. Son olaylar bunu bize çok açık, çok net gösterdi. Geçmişte yangın filosu vardı, Türk Hava Kurumu’yla Orman Genel Müdürlüğü arasında protokol vardı, anlaşma vardı, uçaklar ve helikopterler yangın çıktığı anda müdahale ederdi ve söndürürdü, çoğu zaman yangın olduğundan haberimiz bile olmazdı, çünkü büyümeden söndürülürdü. Değerli arkadaşlarım, uçak ve helikopter filosunun hazır olması lazım. Yangın mevsimi dediğimiz yaz aylarında belli yerlerde bu filonun konuşlanması lazım. Geçmişteki deneyimlerden ortaya çıkan bir gerçek var. Muğla ve Denizli’de bir filonun, Balıkesir, Çanakkale’de bir filonun, Adana, Mersin, Kahramanmaraş’ta bir filonun ve ayrıca keşif yapan uçakların olması gerekiyor. Yangın çıktığında anında müdahale edilecek. Bu olmadığı takdirde yangın çıktığında bunun topluma maliyeti, ormana maliyeti, ülkemize maliyeti çok ağır oluyor. Hep beraber üzülüyoruz televizyon karşısında. Bu yangın nereden çıktı, nasıl söndüreceğiz? Buradaki canlılar. İnsanlar mücadele ediyorlar, hayatlarını verenler var. Dolayısıyla burada sorunumuz var. Ayrıca Türk Hava Kurumuyla Orman Genel Müdürlüğü’nün kesinlikle, hiçbir koşula bağlı olmaksızın, yani kendi aralarında oturup bir protokol yapacaklar ve birlikte orman yangınlarını söndürme konusunda çalışacaklar. Bu yapılmadığı takdirde orman yangınlarını söndürme konusunda uzman bir kuruluşu tümüyle devre dışı bırakıyorsunuz. Niye devre dışı bırakıyorsunuz? Hep beraber ağlaşıyoruz. Uçak var, efendim bakımı yapılmamış. Ciddi bir sorumsuzluk değerli arkadaşlarım. Türk Hava Kurumu’nun Kamu İhale Yasasının dışına çıkarılması lazım. Türk Hava Kurumu bir kamu kuruluşu, Cumhuriyetle yaşıt bir kuruluş, bir Cumhuriyet kurumu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu bir kurum. Bütün Cumhurbaşkanları, gelmiş geçmiş bütün Cumhurbaşkanları Türk Hava Kurumu’nun Onursal Başkanı aynı zamanda. Bir kişi, devletin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi kendisinin Türk Hava Kurumu’nun Onursal Başkanı olduğunu eğer bilmiyorsa o kurum hakkında bilgisi yok demektir. Asıl felaket de buradan başlıyor zaten. Bunun çözülmesi lazım.
Üçüncü soru, aklımıza takılan üçüncü soru, gerek sayısal, gerek eğitim açısından personeli yeterli olmayan bir kurum orman yangınlarını söndürebilir mi? Personel açısından ve yetenek açısından. Personeli yeterli olmayan bir kurum orman yangınlarını söndürebilir mi? Söndüremez. Herkes orman yangınlarını söndüremez, bu konuda bilgi lazım, birikim lazım, eğitim lazım. Tecrübeli olacak, nereye nasıl müdahale edeceğini bilecek. Hangi ağaçların nerede kesilmesi gerektiğini bilecek. Başkanımız söyledi, karşı ateşin nereden yakılması gerektiğini bilecek. Alanı daraltacak ve olabildiğince orman yangınlarını kısa sürede kontrol altına alacak. Bunu yapacak olan eğitimli personeldir. Eğitimli personeliniz yoksa bugün, geçmişte, geçen ay yaşadığımız sorunu, bu ay yaşadığımız sorunu yaşamış oluruz. Değerli arkadaşlarım, yangın eğitim ve uygulama merkezlerinin oluşması lazım. Az önce size saydığım yangın söndürme filolarının konuşlanacağı bu 3 merkezde -Çanakkale’yi dedik, Adana’yı dedik, Kahramanmaraş’ı dedik, İzmir’i dedik- bu merkezlerde mutlaka yangın eğitim ve uygulama merkezlerinin de olması lazım, yetişmiş personelin orada olması lazım. Bakın değerli arkadaşlar, yangın olsun olmasın, belediyelerin itfaiyesi var mı? Var. O itfaiyede görev yapan personel var mı? Var. O personel, bir yangın çıktığında nasıl söndürüleceği konusunda eğitim alıyor mu? Alıyor. Yangın çıkmasa, yangın çıkmadı biz de itfaiyeyi kapatalım diyor muyuz? Demiyoruz. Orman yangınları konusunda siz Türk Hava Kurumu’nu yok sayarsanız, yetişmiş bir kurumu yok sayarsanız bugünkü tablo ortaya çıkar. Daha acı olanı ise, İzmir’de Orman Yangınları İşçi Eğitim Merkezi kapatıldı, geçen yıl. Sanki hiç orman yangını olmayacak, bunun garantisi alınmış. Siz Orman Yangınları İşçi Eğitim Merkezini kapatıyorsunuz, oysa yeni merkezler açmamız lazım. Ve bu konuda kesinlikle orman köylüleriyle işbirliği yapılması lazım. Orman Genel Müdürlüğü’nün bu işbirliğini yapması lazım. Çünkü alanı en iyi bilen orman köylüsü. Vadiyi en iyi bilen o, yamacı, dağı, tepeyi en iyi bilen o. Nerede bu var, en iyi bilen o. Onlarla da işbirliği yapılması lazım.
Dördüncü soru aklıma takılan, yanan orman alanlarının yapılaşmaya açılması orman yangınlarını nasıl etkiler? Garip bir soru. Orman yangınları oluyor, burayı yapılaşmaya açarsanız, orman yangınlarını lehe mi, aleyhe mi büyütür? Ve hepimizin aklı başında, hepimiz biliyoruz ki yapılaşmaya açarsanız, orman yangınları artar. Akıl var, mantık var. Kaldı ki bizim Anayasamızın 169’uncu maddesi, ormanların korunması ve geliştirilmesi konusunda çok açık, net bir hüküm koymuş. Yanan yerlerin yapılaşmaya açılmayacağı net bir şekilde Anayasada yer almış. Peki hayatın gerçeği böyle mi? Hayatın gerçeği böyle değil. Ormanlar yakılır kıyıda, yerine 5 yıldızlı oteller yapılır. Kim izin verir? İktidarda oturanlar. Orman yangınlarının hemen öncesinde bir düzenleme yapıldı ve Resmi Gazetede yayınlandı. Orman vasıflı hazine taşınmazlarının turizme açılmasında, Turizm Bakanı’na yetki verildi. Bu ne demektir? Ben Anayasayı da takmıyorum, madem burası orman vasfı niteliğini kaybetti, o zaman ben burayı turizme açacağım. Biz buna tepki gösterdik, hepinizin tepki göstermesi lazım. Bunu ayrıca biz Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz. Buradan yargıçlara da sesleniyorum. Anayasa Mahkemesi’nde görev yapan yargıçlara da sesleniyorum. Ormanı korumak sadece benim yetkimde ve benim arzum değil, hepimizin ortak arzusu. Orman Genel Müdürlüğü’nü, Orman Bakanlığı’nı devre dışı bırakıp, yetkiyi Turizm Bakanı’na verirseniz, farklı bir tablo çıkar ortaya. Bu düzenlemenin iptal edilmesi lazım. Biz götüreceğiz ve hep beraber izleyeceğiz. Ve bir Türkiye gerçeği. Size 2019 tarihli, 2019’da yazılan Sayıştay raporundan bir bölüm. Sayıştay’ın özelliği şu; Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan bir kurum, raporlar da düzenlenir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına gider denetçi, denetimini yapar. 2019 tarihli raporun bir bölümünü okuyorum, “mevcut sistemle yani bugün içinde bulunduğumuz sistemle orman örtüsünde meydana gelen değişikliklerin sayısal olarak tespit edilmesi oldukça zordur.” Yok böyle bir sistem diyor, zordur diyor. Hangi yıldan bahsediyor? 2019, 2020,2021, 2022. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde hala biz ormandaki değişiklikleri izleyemiyorsak, sorun varsa, orman yangınlarını önleyemezsiniz, fırsatçıları önleyemezsiniz, alan açıp orada otel yapmak isteyenleri önleyemezsiniz.
Ve beşincisi değerli arkadaşlarım, aklıma takılan beşinci soru. İklim değişikliğinin yarattığı sorunlar karşısında bir uluslararası işbirliğine gerek var mı? İklim değişikliği var mı? Var. Dünyanın ortak sorunu mu? Evet, dünyanın ortak sorunu. En çok etkilenen bölge neresi? Akdeniz Havzası; İspanya’dan Türkiye’ye kadar, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır’a kadar, İsrail’e kadar, Lübnan’a kadar. Bütün bu havzada iklim değişikliğinden etkileniyoruz, o zaman bizim bir uluslararası işbirliği yapmamız lazım. Havzanın uluslararası bir işbirliği yapması lazım. Ve bunun için bir çağrı yapmamız lazım. Bu çağrıyı yapmak en çok Türkiye’ye yakışır. Peki Türkiye’yi yönetenlerin böyle bir hedefi var mı? Yok. Böyle bir amacı var mı? Yok. Böyle bir şey akıllarına gelir mi? Emin olun akıllarına da gelmez. Ama biz sorumlu bir siyasi parti olarak bu çağrıyı yapmasını istiyoruz, Orman Genel Müdürlüğü bu çağrıyı yapmalı. Orman alanlarına karşı işbirliği konferansa düzenlemeli. Orman yangınlarına karşı Türkiye’nin bir işbirliği konferansı düzenlemesi lazım. Bütün ülkeler gelmeli. Çünkü Akdeniz Havzası İspanya’da veya Yunanistan’da veya İtalya’da yanan ormanlar Akdeniz Havzası’nı etkileyecektir. İklim açısından da etkileyecektir. Çevre kirliliği açısından da etkileyecektir. Dolayısıyla bizlerin bir araya gelip, ortak çalışma yapmamız gerekir.
Değerli arkadaşlarım, demiştim 3 Ağustos 2021’de orman yangınlarının başladığı dönemde bir basın toplantısı yapmıştım. O basın toplantısını şu cümlelerle bitirmiştim, aynısını okuyarak sözlerimi bitirmiş olayım: “Sevgili halkım, emin olun hızla saracağız yaralarımızı ve hiç kimseyi ardımızda bırakmayacağız. Aç, açıkta bırakmayacağız. Sesimi duyan yok mu dedirtmeyeceğiz milletimize. El ele verip, ormanı daha yeşil, gökyüzünü daha mavi, denizlerimizi daha berrak yapacağız. Kendimizi de, güzel ülkemizi de iyileştireceğiz. Ana hedefimiz bu. Kendimizi de güzel ülkemizi de iyileştireceğiz.”
Hepinize sevgiler, sunuyorum değerli arkadaşlarım.