İMAMOĞLU ESENYURT MEYDANI’NDAN SESLENDİ: SOPANIZI BİR KENARA BIRAKIN!

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer üzerinden yapılanın siyasi kumpas olduğunu belirterek tepki gösterdi. Esenyurt Meydanı’nda düzenlenen mitingde konuşan İmamoğlu, yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı.

UYDURUK SEBEPLER

Esenyurt’u dolduran Türk, Kürt, Alevi, Sünni; Karadeniz’den gelmiş, Orta Anadolu’dan gelmiş, Doğu Anadolu’dan gelmiş, Güney Doğu Anadolu’dan gelmiş, memleketin dört bir yanından gelip Esenyurt’u yurt bellemiş, burada hep beraber kardeşliği yol eylemiş Sevgili kardeşlerim;

Her gün bir başka şaibeli sürecin içinde, bir başka karanlık hamlenin peşinde olanlar şimdi de Esenyurt üzerinden kirli bir oyun kurguluyorlar.

Ahmet Özer Başkanımızı uyduruk sebeplerle terörist ilan edip tutuklayıp, Esenyurt’u kayyuma teslim ettiler.

2019 seçimlerinde İstanbul’u kaybettiklerinden bu yana kafalarında aynı plan var: Sandıkta kaybettiklerini, yargı aracılığıyla geri almak.

Milletin onlara vermediği yetkiye, siyasi güdümlü mahkemeler aracılığıyla ulaşmak istiyorlar.

Önümüzdeki seçimleri kazanmak için, milletin iradesini bugünden tahakküm altına almak istiyorlar.

Ama yapamayacaklar. Hukuk görüntüsü altında sergiledikleri oyunla kimseyi kandıramayacaklar.

Ahmet Özer Başkanımızı tutuklama gerekçelerine bir bakın. Hukuken, mantıken ciddiye alınacak hiçbir yanı yoktur.

Ahmet Özer Başkanımız ile terör örgütü arasında varmış gibi gösterilmek istenen ilişkinin kanıtı olarak ortaya konulanlar ve bunlar üzerinden geliştirilen iddialar hukukun değil ancak psikiyatrinin konusu olabilir. Akıldan ve gerçeklikten o denli uzaktır.

Örneğin savcılığın, “Ahmet Özer’in terör örgütüyle bağını gösterir en önemli telefon görüşmesi” diye tanımladığı görüşmede Ahmet Özer Başkanımız, Mehmet Kaya adlı bir vatandaşa, annesinin vefatı dolayısıyla taziyede bulunuyor.

ANNE ACISINI HAFİFLETMEK AMACIYLA SÖYLENMİŞ BİR SÖZ

Ölüm acısı yaşamakta olan bir vatandaşın acısını hafifletmek amacıyla rahmetli annesine dair söylenmiş bir sözü bağlamından koparmak ve buradan terör örgütü bağlantısı uydurmak nasıl bir aklın ürünüdür, bilemiyorum. Herhalde bunun için insanlıktan, hukuktan, gelenek göreneklerimizden, izandan hiç nasip almamış olmak gerekir.

Siz bakan yaptığınız, vekil yaptığınız, devletin önemli kademelerine getirdiğiniz arkadaşlarınız bir yakınını kaybedince bunun kardeşi terör örgütü üyesiymiş diyerek taziyede bulunmuyor musunuz? Mesela şimdiki Adalet Bakanınız, Allah gecinden versin, bir yakınını kaybetse ona başsağlığı dilemeyecek misiniz?

Hatırlarsınız, iktidarın yıllar önce yürüttüğü bir Çözüm Süreci vardı. İşte o süreçte, Öcalan ve Çözüm Süreci Heyeti arasında gerçekleşen bir konuşmada, sürece katkı sunabilecek akademisyenlerden biri olarak Ahmet Özer Başkanımızın da adı geçiyormuş, demek ki teröristmiş. Hadi oradan.

Sadece, birileri onun hakkında “çözüm sürecine katkı sunabilir” diye düşündüğü için Ahmet Özer Başkanımızı terörist kabul edeceksek, o süreci başlatıp yürüten hükümet yetkililerini, kamu görevlilerini ne olarak kabul edeceğiz?

O gün başka, bugün başka bir oyun çeviriyorsunuz ama derdiniz hep aynı. Yolsuzluğa, hukuksuzluğa batmış iktidarınızı korumaktan başka hiçbir derdiniz yok sizin.

Ahmet Özer Başkanımız hakkındaki iddiaların tamamı bu ölçüde uyduruk ve temelsizdir. Aklını, vicdanını başkasına kiraya vermemiş herkes bu tutuklamanın baştan sona siyasi bir operasyon olduğunu görüyor.

İktidar, hukuku tersine çevirdi. Yargı eliyle Ahmet Özer Başkanımıza terörist yaftası yapıştırılıyor, tutuklanıyor, “hadi kendini akla” deniyor.

Biz de diyoruz ki, siz önce sergilemekte olduğunuz oyunun hukuk olduğunu kanıtlayın. Siz önce, milletin sandıktan çıkan iradesine saygılı, demokratik meşruiyete sahip bir iktidar olduğunuzu kanıtlayın. Siz önce bu millete sevginizi, saygınızı kanıtlayın.

BURADAYIZ…

Biz kardeşliğin sevgisinin tüm kötülükleri bertaraf etmesi için buradayız. Biz dayanışmanın, demokrasinin, milletin seçme özgürlüğü hakkını muhafaza etmek için buradayız.

Kendini ev sahibi, milleti kiracı zanneden, milletiyle didişen, milletinin iradesine saygı duymayanları uyarmak için buradayız.

İşte akıl, ya da daha doğrusu akılsızlık, sabahtan beri polislerimizi burada bizimle karşı karşıya getirmek için çaba içerisinde.

Polis iktidarın sopası değil, milletin güven kalesidir. Polisimize sıcak makam odalarınızdan talimat vererek, milletin çocuklarını sokakta milletle karşı karşıya getirme gayretinizden vazgeçin.

Ama vazgeçmezsiniz.

Çünkü siz, çatışmadan, kutuplaşmadan, kavgadan, kaostan yanasınız.

Siz ülkenin huzurunu vatandaşın refahını düşünmezsiniz.

Siz bu milletin bir tek güne huzurla uyanmasından, birbirine gülümseyerek ‘günaydın’ demesinden bile rahatsız olursunuz.

Ama biz buna teslim olmayacağız. Sizinle uğraşacağız. Bu kötülükle mücadeleyi büyüteceğiz.

Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin çürütülmesine seyirci kalmayacağız.

Ülkemizi yoran bu zikzaklarla dolu dönemi bitirip, dün ne başardıysak, nasıl birlikte başardıysak, yine birlikte başaracağız!

Bunları evine göndereceğiz, evine...

MİLLETİN SÖZÜNÜN BAŞLADIĞI YERDE, MUKTEDİRİN ZULMÜ BİTECEKTİR

Bizi ne mahkemeler ne yasaklar ne tehditler ne de kumpaslar durduramaz.

Milletin sözünün başladığı yerde, muktedirin zulmü bitecektir.

Seçimlerde bükemediğiniz bileği, yasaklar ve tutuklamalarla, kayyımlarla bir milim bile eğemeyeceksiniz.

Çünkü kendi iradesini milletin iradesinin üstünde görenler, artık bu ülkede muktedir kalamayacak.

Bir ömrü bu yola adayacak, milletin sesine ve iradesine vurulmak istenen darbeyi alaşağı edeceğiz.

ORTAK DEĞERLERİMİZİ ARIYORUZ
Biz meselelerimizin çözümünü gizli saklı çıkar hesaplarında aramıyoruz.

Ortak değerlerimizde arıyoruz. Kimsenin hakkını yememekte, herkese hakkını teslim etmekte arıyoruz.

Her bir vatandaşımızın özgürce söylediği sözde, toplumsal mutabakatlarda arıyoruz.

Bakın Esenyurt’ta biz iki elimizi de sıkmadan, saklamadan açtık kardeşlerimize. Sadece Kürt kardeşlerimize değil. Tüm kardeşlerimize.

Bir elimizde gizli bir sözleşmeyi diğerinde tehdidin, şantajın sopasını saklamadık. Açtık ellerimizi, kollarımızı.
Şartsız bir samimiyetle, güvenle açtık.
Esenyurt’ta tüm kardeşlerimizle kucaklaştık.

Esenyurt birbiriyle kucaklaştı.
Hep birlikte oturdu, konuştu, yarıştı, anlaştı.

Medeni bir rekabetle, kaybedene tepeden bakmadan, hep beraber kazanmanın tadına vararak Başkanına karar verdi.

Profesör Ahmet Özer’i seçti.

ESENYURT’TA TOPLUMSAL MUTABAKAT SAĞLANDI

Esenyurt’ta kucaklaşanlar buraya barışı, huzuru, kardeşliği getirdi.
Esenyurt’ta barış kapalı kapılar ardında birilerinin kariyer hesaplarıyla yapılmadı.

Esenyurt, barışı ve huzuru herkesin kendini özgürce ifade edip, medeni ve demokratik yarışla, toplumsal mutabakatla sağladı.

Siz Esenyurt’un barışına, huzuruna yargının sopasıyla girdiniz, balyozlarla girdiniz. Barışı, huzuru paramparça ettiniz.

Siz önce elinizi açın. Arkanızda sakladığınız öbür elinizi de açın. Elinizde sakladığınız baltanızı, balyozunu, sopanızı bir kenara bırakın.

Tehdidi, şantajı bir kenara bırakın.
Milletle sözleşme mi yapmak istiyorsunuz?
Sözleşmeler verilen sözlerle, garantilerle yapılır.
Önce milletin tercihlerine saygı sözü verin.
Seçme özgürlüğünü sağlayın.
Milletin seçtiklerine değer verin.
Milleti sizi seçmediği için cezalandırmayacağınızı garanti edin.
Sizi seçmese de milletin egemenliğine, iradesine halel getirmeyeceğinizi garanti edin. Tüm yarışları adil, demokratik ve medeni kılma sözü verin.
Rakiplerinizi korktuklarınız korkmadıklarınız diye ayırmayın.
Millet kiminle yarışmanızı isterse korkmadan, çekinmeden onunla yarışın.
Bu millet huzuru, barışı, kardeşliği inşa eder. Hep etmiştir, gene eder.
Millete güvenin, milletin iradesine teslim olun.

SÖYLESENİZE SİZİN ELİNİZDE NE VAR?

Biz sorunların çözümünün karşısında olmayız.
Ancak çözümlerde samimiyet, ciddiyet ve tutarlılık ararız. Tutmuş ‘Uzattığım eli havada bırakmayın’ diyor
Söylesenize sizin elinizde ne var?
Siz neyin sözleşmesini yapmak istiyorsunuz Kürt kardeşlerimizle?

Elinizde barış mı var, huzur mu var, kardeşlik mi var?

Seçtikleri meşru siyasetçilere ifade özgürlüğü, serbestçe görev yapma sözü mü var?

Evlatlarına iş mi var, aş mı var, umutlu bir gelecek mi var?

Yaşlılarına huzurlu bir emeklilik mi var?

Yoksa sizin elinizde şantaj mı var, tehdit mi var?

Beni seçin, benden olanı seçin, ben kimi istersem onu seçin dayatması mı var?

Sahi siz öbür elinizde ne saklıyorsunuz? Sopa mı tutuyorsunuz?

Kimi ne zaman istersem o zaman seçin, nereye istersem oraya seçin diyen dayatma sopası mı var?

Beni seçmezseniz, sizin seçtiklerinize görev yaptırmam, onları hapse atarım, size hayatı dar ederim diyen şantaj sopası mı var öbür elinizde?

Sizi evsiz, yurtsuz, evlatlarınızı eğitimsiz, işsiz bırakırım diyen tehdit sopası mı? Peki ya sizin bu sözleşmede memleketin geri kalanına vaadiniz nedir?

Gelin birlikte ortak bir millet olalım mı diyorsunuz, kaderimizi, geleceğimizi aynı hedefte buluşturalım mı diyorsunuz?

Yoksa benden başkasına gönül düşürürseniz bu memleketi hepinize dar ederim mi diyorsunuz?

Zaten yeterince dar ettiniz.

HODRİ MEYDAN!

Bu ülke son 7-8 yıllık dönemde çok ağır bir ekonomik bunalım içinde. Bir hiç uğruna, sırf bir kişinin hırsı uğruna bu millet yoklukla, yoksullukla, sefaletle sınava çekiliyor.

Yoksulluğun da terörün de ortak bir çözümü var: Milli iradenin üstünlüğü karşısında haddini bilmek. Milletin hakemliğini kabul etmek.

Biz, milletin egemenliğini kayıtsız şartsız kabul ediyor ve hodri meydan diyoruz.
Siyasi güdümlü yargı kararlarının arkasına saklanmadan, mertçe yarışmak için hodri meydan. Hodri meydan.