Meme Kanseri Farkındalık Ayı için bir araya geldiler

Seminerde konuşan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erşan Aygün, kadınlar arasında görülen en yaygın kanser türünün meme kanseri olduğunu, önemli olanın erken teşhis edilmesi ve tedaviye başlanması olduğunu belirterek yaptığı sunumda, meme kanserinin erken teşhis edilebilen ve tedavisi mümkün olan bir kanser türü olduğuna dikkat çekti.

Meme kanserinin tarama yöntemleri olduğunu, dünyada ve özellikle ülkemizde en meme kanseri oranının diğer kanser türlerine göre çok daha yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Erşan Aygün, 2020  yılında dünyada yaklaşık 2 milyon 300 bin kadının meme kanserine yakalandığını ve 685 bin kadının da meme kanserinden dolayı hayatını kaybettiğini belirterek şöyle konuştu.

“Ülkemizde de 2020 itibari ile 24 bin 100 kadın meme kanserine yakalandı. Meme kanserinde ölümcülük oranı 90’lı yıllara kadar değişmeden geldi. 90 öncesi lokal hastalık olarak kabul ediliyor, meme ve göğüs adeleleri alınıyordu. Tabi bu durum kadın için de ciddi bir travmaydı çünkü bir kadının memesi, onun kolu, burnu, gözü gibi önemli bir organı. Zamanla ve özellikle 70 sonrası kemoterapi, çeşitli tedaviler ve daha küçük ameliyatlarla aynı sonuçları almaya başladık ve erken tespit edildiği taktirde de tedavi edilebilir bir hastalık olduğu kabul edildi.

40 YAŞ SONRASI DÜZENLİ TARAMA

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) meme kanserinin erken tespiti için tarafama testlerine geçti. Kısaca tespit için 20 yaşından sonra her kadın kendi kendini muayene etmeli. Pratikte gördüğüm kendi kendini muayene etme ülkemizde çok yaygın değil. Bir kadın hemen hemen her banyoya girdiğinde kendi kendini muayene etmeli, dokunduğunda nasıl bir his aldığına bakarak, şişkinlik, yumru, çukurlaşma, ağrı gibi değişik bir hisse kapılıyorsa hemen uzman hekime gitmeli. 40 yaşına kadar kendi kendini muayene edebilen kadını 40 yaşından sonra da düzenli taramalarını yaptırarak erken teşhisini yaparak tedavisi mümkün bir şekilde süreci atlatabilir.

Yani kadın her ay kendini kontrol edecek, yılda bir kez de hekime gidecek. Tarama demografisi de 2 yılda bir yapılmalı. Çok risk yoksa 50 yaşından sonra taramaya başlanmalı.

Daha kanser bir kitle yapmamışken bile mikrokasfikasyün dediğimiz kireçlenmeler oluşuyor.Memedeki her kireçlenme de kanser değildir ancak erken tanı önemlidir. Kanser kireçlemesi ince kireçlenmelerdir ve Radyologlar hemen tanı koyabiliyorlar  ve parça alarak tanıyı kesinleştiriyor. Erken teşhis edilirse uzağa gitmeden sağlığa kavuşmak mümkün. Erken tanının tedavideki başarısı sonuç alınca DSÖ’de insanları uyarma noktasında alarm verdi ve uyarılar sonrası meme kanserinden ölüm oranı da yüzde 20-40 civarında azaldı.

Zamanla tedavi yöntemleri de gelişmeye başladı. Hormon tedavisi, akıllı ilaçlar, radyoterapi gibi çalışmalar başladı ve oldukça başarılı sonuçlar alınabilir hale geldik. DSÖ’de, 2040 yılında kanserden ölenlerin saysının yüzde 40 daha azalacağını ön görüyor. Farkındalık bu yüzden çok ama çok önemli.

MEME’DE TESPİT EDİLEN KİTLENİN YÜZDE 80’İ KANSER DEĞİLDİR

Adeti dönemi öncesi ve sonrası yaşanan ağrıların da kanserle bir ilgisi olmadığını söyleyen Prof. Dr. Erşan Aygün, meme ağrısının da kanser düşüncesi oluşturmaması gerektiğinin altını çizerek, memede tespit edilen kitlenin yüzde 80’inin de kanser olmadığını, ne olduğunun anlaşılması için de mutlak suretle hekime gidilmesi gerektiğini belirtti.

Meme ucundan gelen her akıntının da kanser olmadığını ama uyarı anlamında yine ne olduğunun anlaşılması için hekime gidilmesi, şekilsek değişiklik, kızarıklık, çekinti, çukurlaşma, meme başının içe çekilmesi, pullanma ve döküntü gibi durumların da ön sinyal olabileceğinin unutulmaması gerektiğini belirtti.

Meme kanserindeki risk faktörlerinden birinin ileri yaş olduğunu söyleyen Aygün, aile hikayesi, genetik geçiş,  BRCA 1 ve BRCA 2’nin pozitif olması, obezitenin varlığı ve menopoz sonrasının da risk sıralamalarında önemli bir yer edindiğini söyledi.

UZUN SÜRE DOĞUM KONTROL HAPI KULLANMAK RİSKLİ

Emzirmenin son derece önemli olduğunu, 4 aydan kısa emzirme dönemi yaşayan annelerin risk oranının daha yüksek olduğunu, riskin uzun süre emzirme ile paralel olduğunu, 10 yıldan fazla kullanılan doğum kontrol haplarının riski bir nebze olsun arttırıyor.

Meme kanseri tanısının nasıl konulduğu noktasında da bilgi veren Prof. Dr. Erşan Aygün, “Mamografiden korkmayalım” dedi. Mamografi’de düşük bir radyon verildiğini, kişinin geçmiş hikayesinde çocuklukta göğüse herhangi bir sebeple ışın verildiyse riskin olabileceğini, dikkatli ve yakın takibe girmesi gerektiğini belirtti.

Ultrason’un ise 40 yaş altı için anlamlı olduğunu, Biyopsi’den kaçınılmaması gerektiğini, biyopsinin enjektörle iğne olmak gibi bir şey olduğunu söyleyen Prof. Dr. Aygün, Kor Biyopsi denilen işlemin ise daha büyük bir iğne ile dokulardan kesitler alınarak yapılan bir işlem olduğunu ve kanserin tüm türlerinin özellikleri ile anlaşıldığını ifade etti.

Tedavide uygulanacak cerrahi işlem için de en ideal kitle boyutunun 5 cm’den az olmasının avantaj olduğunu söyleyerek konuşmasını sürdüren Prof. Dr. Kitlenin başka yer sıçramamış olması durumunda cerrahi işlemin yeterli olduğuna değinerek, ‘kanser bıçak değdirmek iyi değil’ inancının yanlış olduğunu, erkeklerde de görülebilen bir tür olan meme kanserinde farkındalığın ve erken teşhisin hayat kurtardığını söyleyerek konuşmasını tamamladı.

Soru cevapla devam eden programın sonunda konuşan Görme Özürlüler Derneği Onursal Başkanı Mustafa Ercan, hem sosyal sorumluluk anlamında hem de bilimin ışığında gerek üyelerini gerekse tüm vatandaşları bilinçlendirmek amacıyla uzman doktorlar eşliğinde seminer ve toplantılarını sürdüreceklerini söyledi.