"Sabır ve Mücadele Temalı 28 Şubat Paneli" düzenlendi

Memur-Sen Genel Merkezinde gerçekleştirilen, moderatörlüğünü Gazeteci Taha Hüseyin Karagöz’ün yatığı panelde, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Akademisyen-Yazar Yusuf Kaplan, Gazeteci Hilal Kaplan, Sanatçı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Yusuf Arzen, Kamu Denetçisi Sadettin Kalkan konuşmacı olarak yer aldı.

Panele, Memur-Sen yönetim kurulu üyelerinin yanı sıra Anayasa Mahkemesi Üyesi Selahaddin Menteş, 28 Şubat döneminin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Konfederasyon bünyesindeki sendikaların ve komisyonların yöneticileri ile çok sayıda davetli ve basın mensubu katıldı.

Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkan Yardımcısı Ayşen Topaloğlu, “28 Şubat sadece takvimde bir yaprak değil bu memlekete ve millete açık düşmanlığın karanlık bir sembolüdür. 28 Şubat’ta yürüyen tanklar millet iradesinin üzerinden değil inancımız ve değerlerimiz üzerinden de geçmiştir. Cuntacılar kamuda olduğu gibi özel sektörde de aynı zulümleri yaşattılar. Millet iradesinin sadece tanklarla değil silahsız kuvvetlerce de ipotek altına alındığı ezberletilmiş irtica masallarının kulaktan kulağa yayıldığı post-modern darbenin üzerinden 27 yıl geçti. Rabbim bir daha böyle günler göstermesin” ifadelerini kullandı.

“28 Şubat vesayeti tahkim etmek, ülkeyi soymak için kurulan bir tezgâhtır”

Geçilen panel düzeninin ardından, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Darbenin ürettiği baskıcı ortam ve yasakçı zihniyet tarafından direkt hedef alınarak, gerek üyeleri ve gerekse temsil ettiği kesimler bakımından mağduriyeti en çok yaşayan bir kitlenin sendikası ve bir sivil toplum kuruluşu olan Eğitim Bir-Sen’in ve Memur-Sen’in Genel Başkanı olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; ‘28 Şubat’; yurtdışındaki ‘üst aklın’, Yurtiçindeki ‘mankurtların’ vesayeti tahkim etmek ve ülkeyi soyarak müstemleke haline getirmek için her türlü tezgâhı kurdukları, her türlü filmi vizyona koydukları ‘Bin Yıl’ süreceğini ilan ettikleri bir zulüm sürecinin adıdır." dedi. 

"Memuriyet, iktidar alanından tasfiye edilmişti"

28 Şubat sürecinde dini aidiyetin ve başörtüsünün bir tasfiye aracı olarak kullanıldığını söyleyen Yalçın, “‘Laiklik düşmanı’ olarak etiketlenen muhafazakâr kesim fişleme, disiplin cezaları ve görevden uzaklaştırmalarla itibarsızlaştırılarak memuriyet, yönetim kademeleri ve iktidar alanından tasfiye edilmiştir. Yine bu süreçte, dindar ve eğitimde başarılı olanların kariyer yollarının kapatılması için İmam Hatip liseleri ve İlahiyat fakültelerine yönelik kararlar alınarak ‘havuzun kurutulması’ hedeflenmiştir. Nitekim rakamlar da bunu göstermektedir: 1997-2001 arasında yaklaşık 11 bin öğretmen istifa etmek zorunda kalmış, 3 bin 527 öğretmenin de görevine son verilmiştir. Bu aynı zamanda, o dönemin öğretmen açığının yüzde 11’lik kısmına denk gelmektedir. Bu dönemde muayyen sebeplerle: 33 bin 271 öğretmen disiplin soruşturması geçirmiş; 11 bin 890’ı disiplin cezası almış, 4 bin 625 Milli Eğitim Bakanlığı idari personeli fişlenmiştir. Dönemin MİT’i de: 2 bin 639 kamu personeli, 418 öğretim üyesi ve 949 öğretmeni ‘irticayla ilişkili’ şeklinde etiketlemiştir.” şeklinde konuştu.

"28 Şubat'ın gadrine uğramış kim varsa yanında olduk"

28 Şubat sürecinin insanlar ve toplum üzerinde terör estirdiği dönemde, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun henüz yürürlükte olmadığını hatırlatan Yalçın, “Bu nedenle biz o tarihlerde bir yandan yasal güvenceye sahip olmayan bir sendikal kuruluş olarak var olma, hayatta kalma mücadelesi verirken bir yandan hem 28 Şubat’ın aktörlerinin baskılarına karşı üyelerinin haklarını korumak hem de post-modern darbeye karşı toplumsal mücadele yürütmek gibi altından kalkılması zor bir yükün altında kalmıştı. Yine de var gücümüze mücadele ettik, hak ve özgürlük eksenli mücadele platformlarının kuruluşlarına öncülük ettik, 28 Şubat’ın gadrine uğramış kim varsa hep yanında olduk.” ifadelerini kullandı.

“Mücadelemiz sürecek”

28 Şubat’ın yol açtığı mağduriyetleri gidermek amacıyla yapılan önemli çalışmalara rağmen mağduriyetlerin bir kısmının sürdüğünün altını çizen Yalçın, “Geçmişe dönük mali hakların tazmini açıkta geçen sürelerdeki sosyal güvenlik primlerinin ödenmesi ve yeniden atamaya imkân sağlayacak bir kanuni düzenleme yerine öncelikle mağduriyetin tespiti arkasından ilgili tazmin/telafi/hak iadesi kararı alacak bir komisyon/kurul teşekkülü ve kararlarına imkân tanıyacak, takdir hakkı ekseninde ilerleyecek OHAL Komisyonu örneğindeki gibi bir hukuki düzenleme daha sağlıklı ve mümkün görünmektedir. Bu tür bir komisyon gerçek 28 Şubat mağdurları ile 28 Şubat süreciyle ilgili olmayan başka idari işlemler/tasarruflar arasında hakkaniyetli bir ayrım yapabilecektir. Adaletin tesisi ve kamu vicdanının rahatlatılması; o süreçte zarar gören herkesin maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesinin yanı sıra, 28 Şubat zulmünü üreten ve buna ortak olan herkesin cezalandırılmasıyla mümkündür. Buna ilişkin mücadelemiz sürecek.” diyerek sözlerini tamamladı.

"İstiklal ve hürriyetin şarkılarını söyleyeceğiz"

Sanatçı kimliğiyle tanınan Yücel Arzen ise, “28 Şubat’a karşı o dik duruşun şarkılarını söyleyemediğimiz müddetçe, istiklal ve hürriyet yürüyüşü şarkılarını söyleyemediğimiz, bir şarkıya dönüşmediğimiz sürece varlığınızdan söz etmemiz mümkün değil. İstediğiniz kadar ben varım deyin… Şehitlerimiz var, mekânları cennet olsun. Onların hatıralarını ağıtlarımızla, mersiyelerimizle, türkülerimizle yaşatacağız.” diye konuştu.

"Türkiye’yi parçalamak istediler"

28 Şubat’ın aktörlerine dikkat çeken Akademisyen-Gazeteci Yusuf Kaplan şunları kaydetti: “28 Şubat’ın gerçek aktörleriyle, Gazze’deki katliamı gerçekleştiren aktörlerle, bölgemizdeki terörün aktörleri aynı… Bizim vazifelerimiz var. Bütün yaşadığımız hikâyeyi özetleyecek bir cümleden bahsetmek istiyorum: Dünya bize gebe biz hakikate… 28 Şubat sürecinde çok büyük bir ihanete maruz kaldık. 28 Şubat generalleri ihanet ettiler ülkemize. Türkiye’de etnik kimliği kaşıdılar, etnik kimlik İslami kimliğin önüne geçti. İslami kimliğin aşınması etnik kimliğin öne çıkarılması Türkiye’nin parçalanmasının temellerinin atılması demektir.”

“İsraile angaje gazeteciler var”

28 Şubat’ın basın ayağına dikkat çeken Gazeteci Hilal Kaplan, “O dönem çocuklar toprağa düşüyor… İrtica PKK’dan daha tehlikelidir manşeti atan gazeteler vardı. Bu anlamda 28 Şubat, İsrail, terör, ABD bağlantısına dikkatlice bakmak lazım. İsraile angaje bir takım gazeteciler olduğunu biliyoruz. 28 Şubat’ta da bunlar ön plandaydı. Şu an onları en çok rahatsız eden sloganların başında ‘Kahrolsun PKK, Kahrolsun israil' sloganı gelmektedir. Bütün eylemlerde bu slogan bayraklaştı.” dedi.

"Mağdurların mahrumiyetlerini karşılamak için gayret gösterdik"

Kamu Denetçisi Sadettin Kalkan ise “28 Şubat post-modern darbe nedeniyle mağdur olmuş, zarar görmüş kamu görevlilerinin uğradığı mahrumiyetleri karşılamak bakımından da Kamu Denetçiliği’nde idareye yol gösterici olan kararlarımızla sürecin yakından takipçisi olduk. Kamu Denetçiliği Kurumu’muz bu noktada büyük emekler verdi.” şeklinde konuştu. (İLKHA)