Uzmanlar uyarıyor! 25 ila 44 yaş arası kadınlar depresyona daha yatkın! Yaşlılık döneminde depresyon 'yalancı bunama'ya neden oluyor!

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Serdar Nurmedov, geçmeyen depresyon konusunu değerlendirerek, tedavi hakkında bilgi verdi.

25-44 yaş arası kadınlarda erkeklere göre 2 kat fazla görülüyor 

Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Serdar Nurmedov, depresyonun belirli yaş aralıklarında daha sık görülme eğiliminde olduğunu kaydederek, “Özellikle 25 ila 44 yaş arasında, diğer yaş gruplarına kıyasla daha sık görüldüğü biliniyor. Bu yaş aralığındaki kadınlarda, erkeklere göre iki kat daha fazla depresyon vakası rapor edilmiştir. Bu farklılık, kadınların kültürel ve sosyal açıdan daha dezavantajlı olmalarından kaynaklanıyor.” dedi. 

Çevresel faktörler de depresyon riskini artırabiliyor

Depresyon riski altında olan kişiler ve nedenleri incelendiğinde karmaşık bir tablo ortaya çıktığını dile getiren Doç. Dr. Serdar Nurmedov, “Depresyonun nedenleri genellikle birden fazla faktörün etkileşimiyle ortaya çıkıyor. Genetik yatkınlık, çevresel etmenler ve yaşam olayları, depresyon gelişiminde önemli rol oynuyor. Ailede depresyon öyküsü olan bireylerde, depresyon riski diğerlerine kıyasla daha yüksek oluyor. Ancak, tek bir gen ya da kromozomun depresyonla ilişkili olduğunu kesin olarak belirlemek mümkün değildir. Çevresel faktörler de depresyon riskini artırabiliyor. Çocukluk çağındaki travmatik olaylar, aile içi çatışmalar, iş kaybı, finansal sorunlar gibi stresörler depresyon riskini artırabiliyor. Ayrıca, yoğun iş yükü, iş yerinde mobbing, toplumsal baskı gibi faktörler de depresyonun ortaya çıkma olasılığını artırabiliyor.” diye depresyonun nedenleri hakkında bilgi verdi.   

Depresyonla ilişkili olan serotonin ve noradrenalin de önemli rol oynuyor

Depresyonun nedenleri arasında yaşam olaylarının da önemli bir yer tuttuğunu anlatan Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Serdar Nurmedov, “Yakın birinin kaybı, boşanma, ilişki sorunları, sağlık sorunları gibi yaşam olayları depresyon riskini artırabiliyor. Depresyonla ilişkili olarak bilinen nörotransmitterler serotonin ve noradrenalin, depresyonun nörobiyolojik temelleri üzerinde önemli rol oynar. Bu kimyasalların dengesizliği depresyon semptomlarının ortaya çıkmasına katkıda bulunabiliyor.” dedi.

Depresyon tedavisinde iyileşme süreci…

Depresyonun, serotonin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin dengesizliği sonucu ortaya çıkan bir durum olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Serdar Nurmedov, “Serotonin azaldığında acı ve ıstırap artarken, serotonin arttığında bu belirtiler azalıyor. Noradrenalin ise odaklanma ve uyanıklıkla ilişkilendiriliyor ve depresyon sürecinde dikkat ve konsantrasyonun azalmasına neden olabiliyor.” diye bilgi verdi.

Depresyonda tedavi planı oluşturulmasına karşın her üç danışandan birinde, tedaviye yeterli yanıt alınamayabildiğini ifade eden Doç. Dr. Serdar Nurmedov, şöyle devam etti:

“Yanıt alamama durumunda, tedavi planının yeniden değerlendirilmesi gerekebiliyor. Bu süreçte, doğru tanının konulduğundan ve doğru tedavi yaklaşımının belirlendiğinden emin olunmalı. İyileşmeyen depresyon, tedaviye dirençli bir depresyon anlamına gelmiyor. Bu durumda, tedavi planı güçlendirilebiliyor veya değiştirilebiliyor. Ayrıca, nöromodülasyon yöntemleri veya hastane yatışı gibi alternatif stratejiler de değerlendirilebiliyor. 

Tam bir iyileşme için belirtilerin en az 6 ay boyunca geçmiş olması gerekiyor

İyileşme sürecinde, danışanın belirtilerinin yüzde 50'sinden fazlasının 4 hafta içinde düzelmesi ‘yanıt almak’ olarak değerlendiriliyor. Yüzde 25 ile yüzde 49 arası düzelme ‘kısmi yanıt’ olarak kabul edilirken, yüzde 25'in altında düzelme ‘yanıt alamama’ olarak adlandırılıyor. Tam bir iyileşme için belirtilerin en az 6 ay boyunca geçmiş olması gerekiyor.”

İyileşmeyen depresyon durumunda, tedavi planının yeniden gözden geçirilmeli

Doç. Dr. Serdar Nurmedov, tedavi sürecindeki başarıyı değerlendirirken, doğru tanı, uygun tedavi yaklaşımı ve yeterli süre ve dozun sağlanmasının yanı sıra alternatif stratejilerin de göz önünde bulundurulmasının önemli olduğunu dile getirerek, “İyileşmeyen depresyon durumunda, tedavi planının yeniden gözden geçirilmesi ve farklı yaklaşımların değerlendirilmesi gerekmektedir.” dedi.

Gençlik depresyonu farklı, yaşlılık depresyonu farklı

Depresyonun, yaşamın farklı dönemlerinde farklı semptomlarla ortaya çıkabildiğini anlatan Doç. Dr. Serdar Nurmedov, sözlerini şöyle tamamladı:

“Gençlik dönemindeki depresyon genellikle gerginlik, sinirlilik, öfke ve artmış psikomotor aktivite gibi semptomlarla kendini gösterebiliyor. Bununla birlikte, yaşlılık dönemindeki depresyon genellikle bilişsel işlevlerde bozukluklar ve hatta bazen ‘yalancı bunama’ olarak adlandırılan psödo-demans semptomlarıyla ilişkilendiriliyor. 

Her yaşta depresyonla başa çıkmak mümkün

Ancak, her iki dönemde de depresyonun ortaya çıkmasında hormonların etkisi, büyüme faktörlerinin rolü ve çevresel etmenlerin önemi var. Gençlik döneminde depresyon genellikle ergenlikle ilişkili hormonal değişikliklerle ilişkilendirilirken, yaşlılık döneminde depresyon genellikle yaşlılıkla ilişkili yaşam değişiklikleri ve sosyal izolasyonla ilişkilendiriliyor. Bu nedenle, gençlik ve yaşlılık dönemlerinde depresyonun farklı semptomları ve gelişme şekilleri olabiliyor. Ancak, her iki durumda da depresyonun tedavisi ve yönetimi önemli. Profesyonel destek almak, terapi ve ilaç tedavisi gibi yöntemlerle depresyonla başa çıkmak mümkün.”