İmamoğlu’ndan ‘Beton Kanal’ sorusuna yanıt: “2 Milyonla kalmaz, virüstür bulaşır ve devam eder”
Kanal projesiyle İstanbul'a 2 milyon insanın daha yerleştirilmek istendiğine dikkat çeken İmamoğlu, “İstanbul'un böyle bir şeye tahammülü yok. İstanbul'un en ana kurumu, İBB’ye sormuyorsunuz. Açılan davaları yok sayıyorsunuz. Devletin, milletin parasını heba ettirmeyeceğiz. İstanbul'u yok etmelerine fırsat vermeyeceğiz. Hiçbir zaman bir hat çizemezsiniz bu tür girişimlerde. O hep büyür. Virüstür. Bulaşır ve devam eder. 2 milyonla kalmaz. Milyonlarca insan demektir. Zaten İstanbul'un böyle bir hacmi yoktur, kapasitesi yoktur. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Çünkü artık biz, İstanbul'un geleceğini İstanbullularla konuşuyoruz. Bir kapalı odada üç beş kişi bir kişinin dediğini uygulayan bir metodu da yok sayıyoruz. Yok hükmündedir. Siyasi ömürleri yetmeyecek” ifadelerini kullandı.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, kurum tarihinin ilk “katılımcı bütçe projelerini” kamuoyuna tanıttığı basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gazetecilerin İmamoğlu’na soruları ve İBB Başkanı’nın sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu.
- Bütçeye ilişkin önemli projelerin de yer aldığı bir basın toplantısı yaptınız, bütçenin İstanbulluların istediği projelere harcanması için. Geçtiğimiz dönemde de bu konu çokça tartışılmıştı. Geçmiş günlerde AK Parti İstanbul İl Başkanı açıklamalar yaptı, bloke edilen, el konulan hesaplara ilişkin paraların iade edildiğini söyledi. Öncelikle bu paralar iade edildi mi ve son durum nedir? İkincisi de yine geçmiş dönemde bu belediye kaynaklarının harcandığı yolsuzluk dosyaları vardı. İçişleri Bakanlığı el atmıştı. Sizin tarafınızdan bir adım atıldı mı? Gündeme getiriyordunuz. “Eğer elinizde bu dosyaları varsa, son günü beklemeyin, savcılığa gidin çağrısı yaptı size…
“39 YOLSUZLUK DOSYASI KISIR DÖNGÜNÜN İÇERİSİNDE DURUYOR”
“İl Başkanı sanıyorum konulardan bir haber konuşmuş. Çünkü konularla ilgili süreç, tamamen bunu söylediklerinin dışında bir süreç. Öncelikle şunu ifade edeyim: 39 yolsuzluk dosyasıyla ilgili süreç; biliyorsunuz İçişleri Bakanlığı'nın gönderildiği müfettişler tarafından dosyalara el konuldu. Burada suç duyurusunda bulunmayla ilgili mekanizmada biz zaten eksik davranmadık. Ki bununla ilgili zaman içerisinde duyurularımızı da yaptık. Eee suç duyurusunda bulunuyoruz ancak bu da işlem yapılmazsa bir anlamı olmuyor. Suç duyurusunda bulunduğunuz insanların tamamı devlet memuru. Devlet memuru olunca da ya burada Bakanlığın ya da Valiliğin izin vermesi gereken, yani savcılık oraya başvurduğu zaman izin vermesi gereken süreçlerin devreye girmesi gerekiyor. Yani şöyle: Bir daire, İçişleri Bakanlığı, müfettiş, İçişleri Bakanlığı ve Valilik… Böyle bir kısır döngü. Bizim bu müdahale etmek istediğimiz 39 dosyanın tamamı, bu kısır döngünün içerisinde duruyor. Tabiri caizse, top çevriliyor. Ya da çevrilmiyor; olduğu yerde duruyor ve işlem yürümüyor. Madem bu kadar cesur bir çıkış yapıyor, ben İl Başkanı’na buradan çağrı yapıyorum suç duyurularımızın gereğinin yapılması hususunda. Ya da daha özgür bir biçimde bu dosyaların incelenmesi için tekrar dosyaların belediyemize iadesi hususunda adım atsınlar. Geçmişte bu işler nasıl yapılıyorsa, o şekilde yapılsın. Bu söylemlerinin arkası dolmuş olsun.”
“BLOKE EDİLEN PARALAR ÜZERİNDEN KUL HAKKI YİYORLAR”
“İkincisi paraların iadesi konusu. Bu da yanlış bir bilgi. Eksik bilgi. O da ne yazık ki İstanbullunun beş milyon liraya yakın parası bir yılı aşkın süredir bloke edilmiş bir biçimde hesapta duruyor. Yazıktır, günahtır. O 5 milyon lira, belki de binlerce insanın o gün acil yarasına merhem olacaktı. Bu engellendi. Kasıtlı bir şekilde engellendi. Siyasi bir akılla engellendi. Şimdi, ‘Yok efendim kime iade edildi?’ Yani zaten bu bloke. Bize bir şey iade edilmedi. Para hesapta duruyor. E yardımı yapanlara mı iade edildi? Öyle bir şey de yok. Çünkü para hesapta duruyor. Karar o biçimde duruyor. Kaldı ki, vatandaş parasını bize emanet etti. Biz -6 milyon liranın üzerinde bir paraydı- o zaman kullandık ve dağıttık. Nakit olarak dağıttık. O zaman suç duyurusunda bulunsunlar, yargılasınlar bizi yanlış bir şey yaptıysam. Bir sene geçti. Yargılasınlar bizi. Oradaki 5 milyonun o hesaplarda durması üzerinden ne bu dünyada ne öbür dünyada ne de hukuk önünde o işe imza atanlar hesap veremeyecekler. Kul hakkı yiyorlar şu anda. Niye? İki türlü yiyorlar: Bağış yapmak isteyen vatandaşların o vicdani hamleleri önünde suçlular. Yine ihtiyacı olan vatandaşların bir yarasına merhem olacak o paraların onlara ulaşmamasından ötürü de suçlular. Bu kadar net. Kamu vicdanı bu işin kararını vermiştir. Ben, Sayın İl Başkanı'na da tavsiye ediyorum. Biz, söz vermiştik birbirimize. Bir husus olduğunda bilgi almak için bir şeyi sormak için, bir talepte bulunmak için birbirimizle irtibat kuralım demiştim. Ben kendisini ziyaret ettim malumunuz. Her zaman bekleriz. Gelsinler biz de konuk edelim. Artı bu tür bilmediği hususlarda, bilgi isterler; telefonumuz her zaman açıktır. Biz, kendisine bilgi vermekten keyif alırız; İstanbul'un 16 milyon vatandaşına vermekten keyif aldığımız gibi.”
“VATANDAŞLARIMIZIN PROJELERİ ÇILGIN DEĞİL, ÇILDIRMIŞ PROJE”
- İstanbullular projelerinde hangi başlıkları ön planda tutmak istiyor? Çılgın projeler var mı aralarında? Kanal İstanbul'la alakalı talepler var mı?
“Teşekkürler çılgın projeyi hatırlattığınız için. Hepsi çılgın aslında. Niye çılgın? Çünkü insanların yaşamına dokunuyor. Ama çıldırmış değil. Yani çılgın proje, ama çıldırmış proje değil. Niye? Afeti düşünüyor; afet anında nasıl iş birliği yaparız ve bu kentin kurtuluşuna hep beraber imza atarız. Zira afet anında en büyük güç, büyük güç toplumun kendi gücü. Bu iki kere iki dört yani. İstanbul'da Allah korusun, Allah geçinden versin bir deprem afeti esnasında ne kadar personel sayınız olursa olsun, süreci yönetmeniz mümkün olmayacak. Niye? İnşallah hızlıca bu iş birliğini, vatandaş nezdinde, kurumlar nezdinde yapar ve İstanbul'u güçlü dayanıklı bir kent haline getiririz. Dolayısıyla ne var bunun içinde? Afet var, çevrenin korunması var. Ne var? İnsanların yaşamını kolaylaştırmak var, çocukların yaş almış insanların yaşamlarını kolaylaştırmak var, yürünebilen, gezilebilen, daha rahat erişilebilen İstanbul'u var etme var içinde.”
“İSTANBULLULARIN AKLINA KURBAN OLAYIM”
“Mesela şöyle bir proje önümüze gelmedi: İstanbulluların aklına kurban olayım. Onların güzel zihinlerini kucaklıyorum, alkışlıyorum. ‘Benim şurada arsam var, buraya bin tane konut yapalım, ben de para kazanayım’ diye çıldırmış bir projeyi bize sunmuyorlar. Evet, Kanal hattındaki hangi akıl var ise işin içerisinde, hepsi çıldırmış bu proje aklıdır. Birilerine para kazandırma aklıdır. Oralardaki meraların, ekilen arazilerin, ormanların heba edilmek istendiği, yok edilmek istendiği süreçlerdir. Her bakanlık, Kanalla ilgili, ‘Ben şunu yaptım tarzında, -vardır ya ilkokul öğrencilerin mutlu olma anı- böyle bir çaba içerisinde. Birisine, bir kişiye sempatik görünme çabası içerisinde Kanal mevzusunu kullanma girişimi diye görüyorum bunu. Bir konut projesi hazırlamışlar, hala içinde parselasyon işlemlerini bile tamamlamamışlar. Varsayalım ki doğru iş yapıyorlar. Mülkiyet, parselasyon, plan uygulamaları devreye alınmamış. Kaldı ki planla ilgili davalar var.”
“O ALANI DEŞİFRE EDECEĞİZ”
“Bakın biz, projeyi milyonlarca insana soruyoruz, ya siz, İstanbul'a iki milyon insanı yerleştirmek için acele ediyorsunuz. İstanbul'un böyle bir şeye tahammülü yok ve İstanbul'un hiçbir kurumuna sormuyorsunuz. İstanbul'un en ana kurumu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne sormuyorsunuz. Açılan davaları yok sayıyorsunuz. ‘Ben konut yapacağım orada’ diye bir hamleyle yola çıkıyorsunuz. Davamızı açacağız. O alanı deşifre edeceğiz. Alanı deşifre ettiğimiz gibi, süreci takip edeceğiz. Her zaman söylüyorum: Siyasi ömürleri de yetmeyecek. Devletin, milletin parasını heba ettirmeyeceğiz. İstanbul'u yok etmelerine fırsat vermeyeceğiz. 2 milyon insanı daha… Kaldı ki bu hiçbir zaman bir hat çizemezsiniz bu tür girişimlerde. O hep büyür. Virüstür. Bulaşır ve devam eder. 2 milyonla kalmaz. Milyonlarca insan demektir. Zaten İstanbul'un böyle bir hacmi yoktur, kapasitesi yoktur. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Çünkü artık biz, İstanbul'un geleceğini İstanbullularla konuşuyoruz. Bir kapalı odada üç beş kişi bir kişinin dediğini uygulayan bir metodu da yok sayıyoruz. Yok hükmündedir. Siyasi ömürleri yetmeyecek.”
“BİR KREDİ ONAYI, BİR YILA YAKIN BİR SÜREDİR CUMHURBAŞKANLIĞI’NDA NİYE BEKLER?”
- Ulaştırma Bakanlığı metrolarının değiştirdiği logosu konusu var ve bozulan otobüslerle ilgili çok fazla görüntü paylaşılıyor sosyal medyada. Bozulan, yolda kalan otobüslerle ilgili bakımı, onarımların yapılmadığı, bakımı onarım ihalesini alan şirketin CHP'li bir milletvekilinin mali müşaviri olduğu iddiaları var. Bu iddialar doğru mudur? Bu otobüsler neden bu kadar çok bozuluyor?
“Böyle enteresan bir şekilde vatandaşı aldatma çabası. Yani bu ne zaman devreye giriyor mesela? Ya bir otobüs alımıyla ilgili kredi onayı, meclisten oy birliğiyle çıkan bir kredi onayı, bir yıla yakın bir süredir Cumhurbaşkanlığı’nda niye bekler? Ya buna birinin aklı eriyor mu? İstanbul, filosunu yenilemek zorunda. Çünkü yıllardır bu ihmal edilmiş. Kardeşim eski otobüs ya. Geçenlerde, depolarda bekleyen, kendi dönemlerinde alınmış işe yaramayan, ne yazık ki büyük bir yolsuzluk dosyasını da içinde barındıran bir otobüs filosunu, ‘tamir bekleyen otobüsler’ diye yayınlama cehaleti kadar şaşırmış durumdalar. O bakımdan bir yıldır bizim otobüs alma konusundaki kredi talebimiz niçin bekletiliyor? Ya bırakın yüzlerceyi, bakın binlerce otobüsün yenilenmesiyle ilgili sürecin kademeli bir şekilde İstanbul'da devreye girmesi lazım. Çünkü en az, 2019’dan geriye, on yıl boyunca İstanbul'u yönetmeyi unutmuş, ‘Hangi köşe başında ben ne yapabilirim’ çabası içerisinde bulunan topluluğa dönüşmüş geçmiş dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni yönetenler. Bu akıl ve o aklın içinde olanlar, dönüyor işte bu işleri böyle yanıltarak, insanlara, ‘Buraya bak, oraya bakma’ dedirterek gerçekleri saptırmaya çalışıyorlar. Vakti bol olan da boş işlerle uğraşıyor, ‘M mi U mu diye.’ Boş işlerle uğraşan insanlar da hatta buradan oraya gidip de bu işlerle uğraşan insanlar da ne yazık ki aralarında var.”