Bakırköy Kent Konseyi’nden büyük beğeni toplayan söyleşi…. ‘Güçlü Kadın Güçlü Toplum’

Güncel 07.03.2022 - 22:57, Güncelleme: 10.11.2023 - 04:48
 

Bakırköy Kent Konseyi’nden büyük beğeni toplayan söyleşi…. ‘Güçlü Kadın Güçlü Toplum’

Bakırköy Kent Konseyi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü nedeniyle düzenlediği ‘Güçlü Kadın Güçlü Toplum’ konulu söyleşi, katılımcıların büyük beğenisini topladı. Halim Kızılırmak başkanlığı ile birlikte vizyon değişikliğine de giden Kent Konseyi, bundan sonra etkinlik yaptıkları her alana bir fidan dikeceklerini duyurarak, istatistiklere göre Ocak ayında öldürülen 28 kadının anısına 28 dallı olan bir fidan dikimi gerçekleştirildi. Tarık Akan Kültür Merkezi’nde yapılan etkinlikte kadınların güçlü olduğu toplumların da güçlü olduğunun vurgulanırken, Moderatörlüğünü Prof. Dr. Şevki Sözen’in yaptığı söyleşide, hayat hikayelerini paylaşan 4 farklı kadın katılımcılara duygu dolu anlar yaşattı.
Bakırköy Kent Konseyi, Bakırköy Kaymakamlığı ve Bakırköy Belediyesi iş birliği ile yapılan söyleşi öncesi konuşan Bakırköy Konsey Başkanı Halim Kızılırmak, öncelikle kadın çalışma gurubuna böylesine anlamlı bir programı hazırladıkları için teşekkür etti. Ev kadınlarının aslında en çok çalışan kadınlar olduğunun altını çizerek, yeni dönemde herkesi kucaklamak, kol kola yürümek ve konseylerinde özellikle kadın kontenjanını yüksek tutarak çalışmalarını sürdürme hedefinde olduklarını belirten Kızılırmak, “Çalışan kadın üreten kadındır. Çalışamayan kadınlarımızın üretime katılmaları için de üniversitelerle iş birliği yaparak İŞKUR ve KOSGEP’ten alacağımız destekle girişimci olmalarını, üreteceğimiz mekanlarda da üretim ve satış yapmalarının önünü açarak ekonomik özgürlüklerine kavuşmalarını planlıyoruz” dedi. Bakırköy Kent Konseyi’nin yeni dönemde her yerde görünen STK ve dernek yöneticileriyle değil, ev kadını ya da çalışan ancak geleceğe umutla bakan ve hayalleri olan insanlardan olmasını istediklerini belirten Halim Kızılırmak, konseylerinde A partisinden Z partisine her kesimden oluştuğunu, konuşulan tek şeyin Bakırköy olduğunu ve Bakırköy’ün geleceğini düşünen, ilçelerine enerji ve vizyon katmak isteyen herkesi de kapılarının açık olduğunun altını çizdi. Ülkemizi ve dünyayı güçlü kadınların daha da güçlendireceğine inandığını belirterek, tüm çalışma guruplarına teşekkür eden Halim Kızılırmak, sahneyi konsey üyesi Pandomim sanatçısı Bilge Karatepe’ye bıraktı. Toplumun kadınların etrafını çevirdiği görünmeyen duvarları büyük bir özveri ile kırarak aşan güçlü bir kadını Pandomim oyunu ile sergileyen Bilge Karatepe’nin büyük alkış alan gösteri sonrası, kadın isterse neleri başaracağına örnek olarak, Tofd Başkanı Semra Çetinkaya, Madde Bağımlıları Anneleri Platformu Sözcüsü Hülya Çelik, Emekli Polis Memuru Yazar Nuray Toprak ve Psikolog Akademisyen Hale Bacakoğlu’nun hayat hikayeleri, dinleyicilerin duygu dolu anlar yaşanmasına neden oldu. Programın sonunda tamamı kadınlardan oluşan Yeşilyurt Fasa Fisa ekibinin dans gösterisi ise büyük alkış aldı. 35 yıldır dezavantajı gruplarla çalıştığını belirterek programın Moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Şevki Sözen, bir toplumun kız çocuklarıyla güçleneceğine inandığını söyleyerek, başarıya giden yol hikayelerini anlatmak üzere sırasıyla konuşmacıları sahneye davet etti. “NEDEN BEN DİYE ÇOK SORDUM” Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Başkanı Semra Çetinkaya: 1962 yılında İstanbul’da doğup Almanya’ya yerleşen bir ailenin çocuğu olduğunu, 18 yaşına girmeden önce de babasının kendisini bir ‘Hans’ bulup evlenmesinden korktuğu için İstanbul’a gönderdiğini ancak gelince bir Hanzo bulup evlendiğini espirili bir dille anlattı. Severek evlendiği eşiyle 2 çocuk sahibi olduğunu, sonrasındaysa eşinin başkasına aşık olduğunu ve ayrıldıklarını anlatan Semra Çetinkaya, boşandıktan sonra kurdukları bir sigorta acentesinde oldukça başarılı çalışmalar yaptığını ve bir iş görüşmesi için kız arkadaşıyla birlikte 1995 yılında Adana’ya doğru yola çıktıklarını anlattı. Yolculukları boyunca emniyet kemeri takmadıklarını, hatta polisin kendilerini bu yüzden ikaz ettiğini, arkadaşının espiriyle belindeki kemeri gösterip dalga geçtiğini, polisin kendilerine ceza yazdığını söyledi. Adana’ya girişte virajı alamadıkları için kaza yaptıklarını dahi hatırlamadığını belirten Çetinkaya, uyandığında arkadaşının hayatını kaybettiğini, kendisinin de omuriliğinin kırıldığını, ameliyat acısını duymaması için de bacaklarının uyuşturulduğunun söylendiğini ama bir daha yürüyemeyeceğini öğrendiğinde ise artık her şey için çok geç olduğunu anlatarak devam etti. “SEN HİÇ ANNNENİ YOĞUN BAKIM KAPISINDA BEKLEDİN Mİ?” Hastane sürecinin ardından annesinin yanına gelmesini istemesine karşılık evine döndüğünü, asansörü olmayana bir binanın 2. katında oturduğunu, kendisi 32, çocuklarının ise o dönem 11 ve 7 yaşlarında olduğunu söyleyerek anlatmaya devam eden Çetinkaya, ev işlerine bakan yardımcı kadının da artık para ödeyemediği için işten ayrıldığını, tüm işleri çocukların ellerinden geldiğince yaptığını ama kendisinin o dönemde sinirli ve her şeye tepki gösteren biri haline geldiğini ifade ederek, yine bağırdığı bir anda kızının kendisine, “Sen hiç anneni yoğun bakım kapısında bekledin mi?” dediğini söyledi. Bu cümlenin yüzüne tokat gibi çarptığını söyleyerek anlatımına devam eden Çetinkaya, o anda “Önce anne olmam gerekiyor” düşüncesiyle hareket etmesi gerektiğini anladığını ifade ederek, hemen harekete geçtiğini, annesinin Almanyada vefat eden birinin tekerlekli sandalyesini kendisine getirttiğini, ev düzenini ona göre ayarlamaya başladıklarını, tekerlekli sandalye ile hareket alanını genişletme çalışmalarına başladığını, ev eşyalarını kullanma tekniklerini geliştirdiğini, hayata önce ev kadını ve anne olarak başlamadığını ifade etti. Tekerlekli sandalye ile sokağa çıktığı ilk zamanlarda utandığını, “Sandalyemi değil, yüreğimi görün” die içten içe haykırdığını ancak sesini duyuramadığını söyleyen Semra Çetinkaya, yaşadıklarının kendisine daha önceleri altını çizdiği şeylerin üstünü çizmeyi öğrettiğini söyleyerek, önüne bakmaya başladığını, kendi engelini başkaları için ne yapabilirim diye düşündükten sonra aştığını söyleyerek devam etti. “Sağlıklıyken bir kimliğim vardı, bir iş kadınıydım bir anneydim, bir kadındım. Kaza sonrası bunların hepsini kaybettim. Bir gün  Doktor Şafak Karamehmetoğlu’ndan bir telefon geldi, ’’Semra hanım biz omurilik felçlileri derneğini kurmak istiyoruz ve bu dernekte de mutlaka omurilik felçlilerinin yönetimde olmasını istiyoruz ‘’dedi. Bu düşünce beni çok heyecanlandırdı. Niçin bu derneğin kurulması gerektiği anlatıldığında ise kendimi oraya ait hissederek görev aldım. 24 yıl omuz omuza çalıştığım TOFD Başkanı Ramazan Baş’ı geçtiğimiz yıl covid nedeniyle kaybedince görevimi tek başıma yürütmeye devam ettim. O günden beri Anaokulundan başlayarak üniversitelere kadar okullara giderek hikayemi anlatıyor, öğrencilerin seviyelerine göre eğitim veriyor, emniyet kemerinin önemini, derinliği bilinmeyen suya atlanmaması ve sonrasında olabilecekleri anlatıyor, ilk yardım kurallarını öğretiyor, eğer bilmiyorsa yaralıya asla dokunulmaması gerektiğini anlatıyor, yardım etmek isteyenlerle yardım için başvuranları gerekli incelemeleri yaptıktan sonra buluşturuyor, çeşitli kampanyalarla farkındalık eğitimleri veriyoruz.” “NEDEN BEN SORUSUNUN CEVABINI ALDIM” Önceleri ‘Neden ben’ diye milyonlarca kez sorduğu sorunun da cevabını aldığını söyleyen Çetinkaya, “Anladım ki; Ben bir bayrak taşıyacaktım. O bayrağı ne kadar yükseğe taşırsam benden sonrakiler daha da ileri götüreceklerdi. Bunu misyon edindim kendime. Çünkü benim dönemimde rol model olacak hiçbir kadın görmedim. Herkes hayatına küsmüş, eksikliğini acıyarak yaşamaya çalışıyordu. Oysa ben eksikliğimi tamamlayarak yaşıyordum ve tamamladığım her şeyi onlarla paylaşıyordum. İnsan hayata tutundukça, ürettikçe ve öğrettikçe güçleniyor” diyerek konuşmasını tamamladı. Madde Bağımlıları Anneleri Platformu Sözcüsü Hülya Çelik 26 ve 21 yaşlarında iki erkek çocuğu annesi olduğunu söyleyen Hülya Çelik, büyük oğlunun ilk olarak 12 yaşında madde kullanmaya başladığını ve daha ilk gün içtiğini anlayarak peşine düştüğünü, evden uzaklaştığını, agresif ve saldırgan olmaya başladığını, parklarda kalmaya alıştığını ve kendisinin de sürekli peşinde bir hayat yaşadığını belirterek, zamanla oğlunun madde temin etmek için para istediğini, vermeyince de evdekilerle birlikte kendisine de zarar vermeye başladığını söyleyerek, yaşadığı zor günleri anlattı. Peşinde koşmanın bir işe yaramadığını anladığını söyleyerek, özel bir hastaneye yatırdığını ancak hastaneden çıkınca yeniden uyuşturucuya başladığını söyleyen anne Çelik, küçük oğlunun psikolojisinin bozulduğunu eşinin de bu süreçte korku ve stresten kaynaklı hastalandığını, uyulturucu madde temin etmek için önce içici, sonra mahallenin, en sonunda da semtin torbacısı olan oğluyla ilgili artık zorda olsa bir karar vermesi gerektiğini anladığını belirterek devam etti. “KENDİ OĞLUNU KENDİSİ İHBAR ETTİ” “Yuvam dağılıyordu. Diğer oğlum da üzüntüden kahroluyordu. Bir karar vermem gerekiyordu ve gittim oğlumu önce polise, sonra da savcıya şikayet ettim, kendimden ve evden uzaklaştırdım, çünkü hiç bir şey çözüm olmuyordu. Çocuğum istemezse düzelemeyeceğini anladım. Çünkü özel bir hastaneye yatırdım çıkınca yine kaldığı yerden devam etti. Evden uzaklaştırdığımda kendi isteği ile AMATEM’e yattı ancak çıktıktan bir müddet sonra rehabilite olmadığı için yeniden başa sardı. Kendi yaşadıklarımı başka anneler yaşamasın diye oğlumu ihbar ettim ve şu anda ceza evinde. Pişman değilim, huzurluyum. Fakat bunun karşılığı 3 öğün yemek verip, yatıp kalkması olmamalı. Rehabilite olmadığı için başa saran oğlumu düşünerek kendim eğitim aldım ve aslında ne kadar yanlış yaptığını da fark ettim. Aslında sistemde bir eksiklik olduğunu anladım. Kendim gibi annelerle görüşerek bir birliktelik sağladım. Hem çocuklarımızı hem de şiddet gören aileleri nasıl kurtarırız diye harekete geçtim. Oluşturduğumuz platform da sorunları masaya yatırdık ve devlete uyuşturucu bağımlılığı tedavisinin zorunlu olması konusunda çağrıda bulunduk. En önemlisi de uyuşturucu bağımlılığı tedavisinin zorunlu olması, uyuşturucu tedavisi yapan AMATEM'lerin rehabilitasyon merkezlerinin açılması için bakanlıklarla görüştük. Biz ailelerde çocuklarımızdan şiddet görüyoruz. Aslında bunlar korkulacak çocuklar değil ancak kadın cinayetlerinin altında bile madde bağımlıları var. Bu çocuklar eğitilip öfke kontrolleri sağlanmalı. İçişleri bakanlığına gittik. Çocukların eğitim alıp kendisine nasıl dur diyeceğini öğrenmesi gerektiğini anlattık. Sağlık Bakanlığına gittik, madde bağımlısı kız çocuklarının tedavi göreceği ne özel ne de devlet hastanesi olmadığını, bu yüzden de psikiyatri bölümüne yatırıldığını anlattık.” Şimdilerde bakanlıkla yaptıkları görüşmelere olumlu yanıt aldıklarını, devletin uyuşturucu bağımlılarının zorunlu olarak hastaneye yatışını yapacağını ve rehabilitasyonunu da zorunlu kılınacağını söyleyen anne Hülya Çelik, “Uyuşturucu en büyük terördür” diyerek konuşmasını tamamladı. POLİS, YAZAR VE ANNE:  NURAY TOPRAK: 1968 doğumlu olan Nuray Çelik, büyük bir hevesle başladığı eğitim hayatını yarım bırakmak zorunda kalarak evlendiğini, anne olduğunu ve bir gün kızını parka götürdüğünde, pamuk şekeri isteyen kızına bunu alamamış olmanın ezikliği ile bir kadının ekonomik özgürlüğünün ne demek olduğunu gayet iyi anladığını belirterek anlatmaya başladı. “HER ŞEY KIZIMIN PAMUK ŞEKERİ İSTEMESİYLE BAŞLADI” “Kalabalık bir ailede yaşıyorduk. Evdekilerden gizli hastaneye gidiyorum diyerek o dönemde liseyi dışardan bitirme sınavlarına girdim ve okulumu tamamladım. Yine hiç aklımda yokken Bakırköy’de bir mağazaya girdim ve mağaza sahibi bize yardımcı olamayacağını, çalışan çocuğun polislik sınavını kazandığı için okula gitttiğini ve kendisinin mağaza hakkında pek bilgi sahibi olmamasını söylemesi üzerine, yanımdaki arkadaşım, ’Sende girsene polis sınavlarına’ dedi ve bir polis çocuğu olmama karşın aklımda hiç olmayan bir meslek olan polislik sınavlarına girmeye karar verdim. Gizli saklı ders çalıştım, sınavlara girdim ve mülakatta elenmeme rağmen bir daha girdim ve sonunda kazandım. Evdekilere söylediğimde herkes şaşırmıştı ama ben kararlıydım ve polis okuluna giderek eğitimimi tamamladım. Görevim boyunca çeşitli yerlerde görev aldım ve en çokta suça itilmiş, şiddet mağduru, kaybolmuş ve her türlü istismara uğrayan çocuklarla karşılaştım. Göreve devam ederken Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi lisans eğitimimi de tamamladım. Çeşitli yerlerden tiyatro eğitimi aldım. Özel tiyatrolarda ve sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım ve kazanılan gelirlerin ihtiyaç sahiplerine ulaşmasına aracı oldum. Tiyatro aşkım, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü’nün bünyesinde, tiyatro ekibinin sorumlusu ve oyuncusu olarak devam etti. Görev itibariyle henüz suç olmadan suçun önüne geçmek amaçlandığı için, ebeveynlerin ve gençlerin bilmesi gereken kuralları içeren ve toplamda iki yetişkin ile bir çocuk oyunu içeren piyesleri tiyatro sahnesine taşıdım ve birçok kişiye birebir ulaşarak toplumsal fayda sağlamaya çalıştım. Bu nedenle görevim süresince üstün başarılarla ödüllendirildim. Sonrasında Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro bölümünde yüksek lisans yaptım ve tez araştırma konumu "Şiddet Mağduru Çocukların Rehabilitasyonunda Tiyatronun İşlevi” olarak tamamladım. Sonrasında kızım büyüdü ve evlenme çağına geldi. Onun pamuk şekeri istemesiyle başlayan polislik hikayemi, yine evlendiğinde ona destek olmak için aldığım emekli ikramiyesi ile tamamladım. Hem bir anne, hem bir kadın, hem de zorlu mesleklerden biri olan çocuk polisi olarak görev aldığım süre içinde, insanın içini yakan ve duyguları altüst eden vakalarla karşılaştım. "Daha ne yapabilirim ki?” diye her defasında düşündüm ve hem aileleri hem de çocukları korumak, kollamak ve bilinçlendirmek için insanların bilmesi gereken kuralları tiyatro oyunları düzenleyerek ve seminerler vererek halka öğretmeyi amaçladım. Bu vesileyle kuklam ‘Su’ ile on binlerce çocuğa ve aileye ulaştım. Anlamanın ve anlatmanın en etkili yollarından biri olan hikayelerle çocuklara ve ailelere ulaşabilmeyi istedim ve 2 de kitap yazdım” PSİKOLOG, BÜROKRAT VE AKADEMİSEN… AYNI ZAMANDA TÜRKYE’NİN İLK ENGELLİ KADIN DAİRE BAŞKANI Tek kanallı yıllarda hemen herkesi ekran başına toplayan Banko yarışmasının rekortmen görmeyen kızı Hale Bacakoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı’nda mevzuatın değiştirilmesini sağlayıp ilk engelli kadın daire başkanı oldu. 16 yaşında retina yırtılması nedeniyle görme engelli olduğunu söyleyen Hale Bacakoğlu, aklına ilk gelen şeyin okulunun nasıl okuyacağı olduğunu söyleyerek, bir müddet yaşadığı  hayal kırıklığının ardından  Altı Nokta Körler Vakfı’nın açtığı rehabilitasyon merkezine giderek 6 ay yatılı kaldığını ve eve döndüğünde ilk işinin iseyi dışarıdan bitirmek olduğunu belirterek anlatmaya devam etti. “Üniversite sınavına girdim ve çok istediğim İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü kazandım. Uygulamalı dersler olduğu için bölüm değiştirmemi istemelerine rağmen,  görme engellilerin de psikoloji bölümüne alınması gerektiği mücadelesini vererek kaydımı yaptırdım. Üniversite son sınıf öğrencisi iken TRT’de yayımlanan Banko adlı yarışma programına yarışmacı olarak katıldım ve 6 kez programda birinci olarak,  "Süper Şampiyon" ilan edildim. Bu başarıyla bir anda ülkede tanınan biri oldum. O dönemde tedavi için yurt dışına gittim tedavi arayışı sonuçsuz kalınca yurda dönerek, görmeyen çocukların eğitimi üzerine doktora yaptım. 2003'te görme engelli çocukların eğitim imkânlarından yararlanması için 'Parıltı Görmeyen ve Az Gören Çocuklara Destek Derneği' adlı bir dernek kurdum ve  halen başkanalığını yapıyorum. Derneğimizde yaptığımız çalışmalar sonucu 2006 yılında Millî Eğitim Bakanlığı'nda Görme Engelliler ile ilgili daire başkanlığı görevine getirildim. Bu göreve atanan ilk engelli kadın başkan oldum. Gören çocuklarla görmeyen çocukların bir arada eğitim aldığı 'Kaynaştırma Eğitimi'nin yaygınlaştırılması ve Millî Eğitim Bakanlığı mevzuatındaki ayrımcı maddelerin ('Kel, kör, şaşılar öğretmen olamaz' gibi) kaldırılması için çaba harcadım. Kaynaştırmanın engelli bireylerin yaşamını çok etkilediğini tecrübe ettik, gördük ve bu yola baş koyduk” Soru cevapla devam eden panelin sonunda panelistlere özel yapım ödüller vererek kutlayan Kent Konseyi Başkanı Halim Kızılırmak, dinledikleri hikayelerden de anlaşıldığı gibi kadının isterse her şeyi yapabileceğini ve güçlü toplumu oluşturanların da güçlü kadınlar olduğunu belirterek, kadın konuklarına katılımlarından dolayı teşekkür etti, bu tür bilgilendirme ve bilinçlendirme seminerlerini sık sık yapacaklarını söyledi. Programın sonunda tamamı kadınlardan oluşan Yeşilyurt Fasa Fisa ekibinin dans gösterisi ise büyük alkış aldı. Bakırköy Kent Konseyi’nden 8 Mart'a özel Pandomim sanatçısı Bilge Karatepe gösterisi  Bakırköy Kent Konseyi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne özel tamamı kadınlardan oluşan Yeşilyurt Fasa Fisa ekibinin dans gösterisi ise büyük alkış aldı.
Bakırköy Kent Konseyi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü nedeniyle düzenlediği ‘Güçlü Kadın Güçlü Toplum’ konulu söyleşi, katılımcıların büyük beğenisini topladı. Halim Kızılırmak başkanlığı ile birlikte vizyon değişikliğine de giden Kent Konseyi, bundan sonra etkinlik yaptıkları her alana bir fidan dikeceklerini duyurarak, istatistiklere göre Ocak ayında öldürülen 28 kadının anısına 28 dallı olan bir fidan dikimi gerçekleştirildi. Tarık Akan Kültür Merkezi’nde yapılan etkinlikte kadınların güçlü olduğu toplumların da güçlü olduğunun vurgulanırken, Moderatörlüğünü Prof. Dr. Şevki Sözen’in yaptığı söyleşide, hayat hikayelerini paylaşan 4 farklı kadın katılımcılara duygu dolu anlar yaşattı.

Bakırköy Kent Konseyi, Bakırköy Kaymakamlığı ve Bakırköy Belediyesi iş birliği ile yapılan söyleşi öncesi konuşan Bakırköy Konsey Başkanı Halim Kızılırmak, öncelikle kadın çalışma gurubuna böylesine anlamlı bir programı hazırladıkları için teşekkür etti. Ev kadınlarının aslında en çok çalışan kadınlar olduğunun altını çizerek, yeni dönemde herkesi kucaklamak, kol kola yürümek ve konseylerinde özellikle kadın kontenjanını yüksek tutarak çalışmalarını sürdürme hedefinde olduklarını belirten Kızılırmak, “Çalışan kadın üreten kadındır. Çalışamayan kadınlarımızın üretime katılmaları için de üniversitelerle iş birliği yaparak İŞKUR ve KOSGEP’ten alacağımız destekle girişimci olmalarını, üreteceğimiz mekanlarda da üretim ve satış yapmalarının önünü açarak ekonomik özgürlüklerine kavuşmalarını planlıyoruz” dedi.

Bakırköy Kent Konseyi’nin yeni dönemde her yerde görünen STK ve dernek yöneticileriyle değil, ev kadını ya da çalışan ancak geleceğe umutla bakan ve hayalleri olan insanlardan olmasını istediklerini belirten Halim Kızılırmak, konseylerinde A partisinden Z partisine her kesimden oluştuğunu, konuşulan tek şeyin Bakırköy olduğunu ve Bakırköy’ün geleceğini düşünen, ilçelerine enerji ve vizyon katmak isteyen herkesi de kapılarının açık olduğunun altını çizdi.

Ülkemizi ve dünyayı güçlü kadınların daha da güçlendireceğine inandığını belirterek, tüm çalışma guruplarına teşekkür eden Halim Kızılırmak, sahneyi konsey üyesi Pandomim sanatçısı Bilge Karatepe’ye bıraktı.

Toplumun kadınların etrafını çevirdiği görünmeyen duvarları büyük bir özveri ile kırarak aşan güçlü bir kadını Pandomim oyunu ile sergileyen Bilge Karatepe’nin büyük alkış alan gösteri sonrası, kadın isterse neleri başaracağına örnek olarak, Tofd Başkanı Semra Çetinkaya, Madde Bağımlıları Anneleri Platformu Sözcüsü Hülya Çelik, Emekli Polis Memuru Yazar Nuray Toprak ve Psikolog Akademisyen Hale Bacakoğlu’nun hayat hikayeleri, dinleyicilerin duygu dolu anlar yaşanmasına neden oldu. Programın sonunda tamamı kadınlardan oluşan Yeşilyurt Fasa Fisa ekibinin dans gösterisi ise büyük alkış aldı.

35 yıldır dezavantajı gruplarla çalıştığını belirterek programın Moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Şevki Sözen, bir toplumun kız çocuklarıyla güçleneceğine inandığını söyleyerek, başarıya giden yol hikayelerini anlatmak üzere sırasıyla konuşmacıları sahneye davet etti.

“NEDEN BEN DİYE ÇOK SORDUM”

Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Başkanı Semra Çetinkaya: 1962 yılında İstanbul’da doğup Almanya’ya yerleşen bir ailenin çocuğu olduğunu, 18 yaşına girmeden önce de babasının kendisini bir ‘Hans’ bulup evlenmesinden korktuğu için İstanbul’a gönderdiğini ancak gelince bir Hanzo bulup evlendiğini espirili bir dille anlattı. Severek evlendiği eşiyle 2 çocuk sahibi olduğunu, sonrasındaysa eşinin başkasına aşık olduğunu ve ayrıldıklarını anlatan Semra Çetinkaya, boşandıktan sonra kurdukları bir sigorta acentesinde oldukça başarılı çalışmalar yaptığını ve bir iş görüşmesi için kız arkadaşıyla birlikte 1995 yılında Adana’ya doğru yola çıktıklarını anlattı. Yolculukları boyunca emniyet kemeri takmadıklarını, hatta polisin kendilerini bu yüzden ikaz ettiğini, arkadaşının espiriyle belindeki kemeri gösterip dalga geçtiğini, polisin kendilerine ceza yazdığını söyledi.

Adana’ya girişte virajı alamadıkları için kaza yaptıklarını dahi hatırlamadığını belirten Çetinkaya, uyandığında arkadaşının hayatını kaybettiğini, kendisinin de omuriliğinin kırıldığını, ameliyat acısını duymaması için de bacaklarının uyuşturulduğunun söylendiğini ama bir daha yürüyemeyeceğini öğrendiğinde ise artık her şey için çok geç olduğunu anlatarak devam etti.

“SEN HİÇ ANNNENİ YOĞUN BAKIM KAPISINDA BEKLEDİN Mİ?”

Hastane sürecinin ardından annesinin yanına gelmesini istemesine karşılık evine döndüğünü, asansörü olmayana bir binanın 2. katında oturduğunu, kendisi 32, çocuklarının ise o dönem 11 ve 7 yaşlarında olduğunu söyleyerek anlatmaya devam eden Çetinkaya, ev işlerine bakan yardımcı kadının da artık para ödeyemediği için işten ayrıldığını, tüm işleri çocukların ellerinden geldiğince yaptığını ama kendisinin o dönemde sinirli ve her şeye tepki gösteren biri haline geldiğini ifade ederek, yine bağırdığı bir anda kızının kendisine, “Sen hiç anneni yoğun bakım kapısında bekledin mi?” dediğini söyledi.

Bu cümlenin yüzüne tokat gibi çarptığını söyleyerek anlatımına devam eden Çetinkaya, o anda “Önce anne olmam gerekiyor” düşüncesiyle hareket etmesi gerektiğini anladığını ifade ederek, hemen harekete geçtiğini, annesinin Almanyada vefat eden birinin tekerlekli sandalyesini kendisine getirttiğini, ev düzenini ona göre ayarlamaya başladıklarını, tekerlekli sandalye ile hareket alanını genişletme çalışmalarına başladığını, ev eşyalarını kullanma tekniklerini geliştirdiğini, hayata önce ev kadını ve anne olarak başlamadığını ifade etti.

Tekerlekli sandalye ile sokağa çıktığı ilk zamanlarda utandığını, “Sandalyemi değil, yüreğimi görün” die içten içe haykırdığını ancak sesini duyuramadığını söyleyen Semra Çetinkaya, yaşadıklarının kendisine daha önceleri altını çizdiği şeylerin üstünü çizmeyi öğrettiğini söyleyerek, önüne bakmaya başladığını, kendi engelini başkaları için ne yapabilirim diye düşündükten sonra aştığını söyleyerek devam etti.

“Sağlıklıyken bir kimliğim vardı, bir iş kadınıydım bir anneydim, bir kadındım. Kaza sonrası bunların hepsini kaybettim. Bir gün  Doktor Şafak Karamehmetoğlu’ndan bir telefon geldi, ’’Semra hanım biz omurilik felçlileri derneğini kurmak istiyoruz ve bu dernekte de mutlaka omurilik felçlilerinin yönetimde olmasını istiyoruz ‘’dedi. Bu düşünce beni çok heyecanlandırdı. Niçin bu derneğin kurulması gerektiği anlatıldığında ise kendimi oraya ait hissederek görev aldım. 24 yıl omuz omuza çalıştığım TOFD Başkanı Ramazan Baş’ı geçtiğimiz yıl covid nedeniyle kaybedince görevimi tek başıma yürütmeye devam ettim. O günden beri Anaokulundan başlayarak üniversitelere kadar okullara giderek hikayemi anlatıyor, öğrencilerin seviyelerine göre eğitim veriyor, emniyet kemerinin önemini, derinliği bilinmeyen suya atlanmaması ve sonrasında olabilecekleri anlatıyor, ilk yardım kurallarını öğretiyor, eğer bilmiyorsa yaralıya asla dokunulmaması gerektiğini anlatıyor, yardım etmek isteyenlerle yardım için başvuranları gerekli incelemeleri yaptıktan sonra buluşturuyor, çeşitli kampanyalarla farkındalık eğitimleri veriyoruz.”

“NEDEN BEN SORUSUNUN CEVABINI ALDIM”

Önceleri ‘Neden ben’ diye milyonlarca kez sorduğu sorunun da cevabını aldığını söyleyen Çetinkaya, “Anladım ki; Ben bir bayrak taşıyacaktım. O bayrağı ne kadar yükseğe taşırsam benden sonrakiler daha da ileri götüreceklerdi. Bunu misyon edindim kendime. Çünkü benim dönemimde rol model olacak hiçbir kadın görmedim. Herkes hayatına küsmüş, eksikliğini acıyarak yaşamaya çalışıyordu. Oysa ben eksikliğimi tamamlayarak yaşıyordum ve tamamladığım her şeyi onlarla paylaşıyordum. İnsan hayata tutundukça, ürettikçe ve öğrettikçe güçleniyor” diyerek konuşmasını tamamladı.

Madde Bağımlıları Anneleri Platformu Sözcüsü Hülya Çelik

26 ve 21 yaşlarında iki erkek çocuğu annesi olduğunu söyleyen Hülya Çelik, büyük oğlunun ilk olarak 12 yaşında madde kullanmaya başladığını ve daha ilk gün içtiğini anlayarak peşine düştüğünü, evden uzaklaştığını, agresif ve saldırgan olmaya başladığını, parklarda kalmaya alıştığını ve kendisinin de sürekli peşinde bir hayat yaşadığını belirterek, zamanla oğlunun madde temin etmek için para istediğini, vermeyince de evdekilerle birlikte kendisine de zarar vermeye başladığını söyleyerek, yaşadığı zor günleri anlattı.

Peşinde koşmanın bir işe yaramadığını anladığını söyleyerek, özel bir hastaneye yatırdığını ancak hastaneden çıkınca yeniden uyuşturucuya başladığını söyleyen anne Çelik, küçük oğlunun psikolojisinin bozulduğunu eşinin de bu süreçte korku ve stresten kaynaklı hastalandığını, uyulturucu madde temin etmek için önce içici, sonra mahallenin, en sonunda da semtin torbacısı olan oğluyla ilgili artık zorda olsa bir karar vermesi gerektiğini anladığını belirterek devam etti.

“KENDİ OĞLUNU KENDİSİ İHBAR ETTİ”

“Yuvam dağılıyordu. Diğer oğlum da üzüntüden kahroluyordu. Bir karar vermem gerekiyordu ve gittim oğlumu önce polise, sonra da savcıya şikayet ettim, kendimden ve evden uzaklaştırdım, çünkü hiç bir şey çözüm olmuyordu. Çocuğum istemezse düzelemeyeceğini anladım. Çünkü özel bir hastaneye yatırdım çıkınca yine kaldığı yerden devam etti. Evden uzaklaştırdığımda kendi isteği ile AMATEM’e yattı ancak çıktıktan bir müddet sonra rehabilite olmadığı için yeniden başa sardı. Kendi yaşadıklarımı başka anneler yaşamasın diye oğlumu ihbar ettim ve şu anda ceza evinde. Pişman değilim, huzurluyum. Fakat bunun karşılığı 3 öğün yemek verip, yatıp kalkması olmamalı. Rehabilite olmadığı için başa saran oğlumu düşünerek kendim eğitim aldım ve aslında ne kadar yanlış yaptığını da fark ettim. Aslında sistemde bir eksiklik olduğunu anladım. Kendim gibi annelerle görüşerek bir birliktelik sağladım. Hem çocuklarımızı hem de şiddet gören aileleri nasıl kurtarırız diye harekete geçtim. Oluşturduğumuz platform da sorunları masaya yatırdık ve devlete uyuşturucu bağımlılığı tedavisinin zorunlu olması konusunda çağrıda bulunduk. En önemlisi de uyuşturucu bağımlılığı tedavisinin zorunlu olması, uyuşturucu tedavisi yapan AMATEM'lerin rehabilitasyon merkezlerinin açılması için bakanlıklarla görüştük. Biz ailelerde çocuklarımızdan şiddet görüyoruz. Aslında bunlar korkulacak çocuklar değil ancak kadın cinayetlerinin altında bile madde bağımlıları var. Bu çocuklar eğitilip öfke kontrolleri sağlanmalı. İçişleri bakanlığına gittik. Çocukların eğitim alıp kendisine nasıl dur diyeceğini öğrenmesi gerektiğini anlattık. Sağlık Bakanlığına gittik, madde bağımlısı kız çocuklarının tedavi göreceği ne özel ne de devlet hastanesi olmadığını, bu yüzden de psikiyatri bölümüne yatırıldığını anlattık.”

Şimdilerde bakanlıkla yaptıkları görüşmelere olumlu yanıt aldıklarını, devletin uyuşturucu bağımlılarının zorunlu olarak hastaneye yatışını yapacağını ve rehabilitasyonunu da zorunlu kılınacağını söyleyen anne Hülya Çelik, “Uyuşturucu en büyük terördür” diyerek konuşmasını tamamladı.

POLİS, YAZAR VE ANNENURAY TOPRAK:

1968 doğumlu olan Nuray Çelik, büyük bir hevesle başladığı eğitim hayatını yarım bırakmak zorunda kalarak evlendiğini, anne olduğunu ve bir gün kızını parka götürdüğünde, pamuk şekeri isteyen kızına bunu alamamış olmanın ezikliği ile bir kadının ekonomik özgürlüğünün ne demek olduğunu gayet iyi anladığını belirterek anlatmaya başladı.

“HER ŞEY KIZIMIN PAMUK ŞEKERİ İSTEMESİYLE BAŞLADI”

“Kalabalık bir ailede yaşıyorduk. Evdekilerden gizli hastaneye gidiyorum diyerek o dönemde liseyi dışardan bitirme sınavlarına girdim ve okulumu tamamladım. Yine hiç aklımda yokken Bakırköy’de bir mağazaya girdim ve mağaza sahibi bize yardımcı olamayacağını, çalışan çocuğun polislik sınavını kazandığı için okula gitttiğini ve kendisinin mağaza hakkında pek bilgi sahibi olmamasını söylemesi üzerine, yanımdaki arkadaşım, ’Sende girsene polis sınavlarına’ dedi ve bir polis çocuğu olmama karşın aklımda hiç olmayan bir meslek olan polislik sınavlarına girmeye karar verdim. Gizli saklı ders çalıştım, sınavlara girdim ve mülakatta elenmeme rağmen bir daha girdim ve sonunda kazandım. Evdekilere söylediğimde herkes şaşırmıştı ama ben kararlıydım ve polis okuluna giderek eğitimimi tamamladım. Görevim boyunca çeşitli yerlerde görev aldım ve en çokta suça itilmiş, şiddet mağduru, kaybolmuş ve her türlü istismara uğrayan çocuklarla karşılaştım. Göreve devam ederken Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi lisans eğitimimi de tamamladım. Çeşitli yerlerden tiyatro eğitimi aldım. Özel tiyatrolarda ve sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım ve kazanılan gelirlerin ihtiyaç sahiplerine ulaşmasına aracı oldum. Tiyatro aşkım, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü’nün bünyesinde, tiyatro ekibinin sorumlusu ve oyuncusu olarak devam etti. Görev itibariyle henüz suç olmadan suçun önüne geçmek amaçlandığı için, ebeveynlerin ve gençlerin bilmesi gereken kuralları içeren ve toplamda iki yetişkin ile bir çocuk oyunu içeren piyesleri tiyatro sahnesine taşıdım ve birçok kişiye birebir ulaşarak toplumsal fayda sağlamaya çalıştım. Bu nedenle görevim süresince üstün başarılarla ödüllendirildim. Sonrasında Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro bölümünde yüksek lisans yaptım ve tez araştırma konumu "Şiddet Mağduru Çocukların Rehabilitasyonunda Tiyatronun İşlevi” olarak tamamladım. Sonrasında kızım büyüdü ve evlenme çağına geldi. Onun pamuk şekeri istemesiyle başlayan polislik hikayemi, yine evlendiğinde ona destek olmak için aldığım emekli ikramiyesi ile tamamladım.

Hem bir anne, hem bir kadın, hem de zorlu mesleklerden biri olan çocuk polisi olarak görev aldığım süre içinde, insanın içini yakan ve duyguları altüst eden vakalarla karşılaştım. "Daha ne yapabilirim ki?” diye her defasında düşündüm ve hem aileleri hem de çocukları korumak, kollamak ve bilinçlendirmek için insanların bilmesi gereken kuralları tiyatro oyunları düzenleyerek ve seminerler vererek halka öğretmeyi amaçladım. Bu vesileyle kuklam ‘Su’ ile on binlerce çocuğa ve aileye ulaştım. Anlamanın ve anlatmanın en etkili yollarından biri olan hikayelerle çocuklara ve ailelere ulaşabilmeyi istedim ve 2 de kitap yazdım”

PSİKOLOG, BÜROKRAT VE AKADEMİSEN… AYNI ZAMANDA TÜRKYE’NİN İLK ENGELLİ KADIN DAİRE BAŞKANI

Tek kanallı yıllarda hemen herkesi ekran başına toplayan Banko yarışmasının rekortmen görmeyen kızı Hale Bacakoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı’nda mevzuatın değiştirilmesini sağlayıp ilk engelli kadın daire başkanı oldu.

16 yaşında retina yırtılması nedeniyle görme engelli olduğunu söyleyen Hale Bacakoğlu, aklına ilk gelen şeyin okulunun nasıl okuyacağı olduğunu söyleyerek, bir müddet yaşadığı  hayal kırıklığının ardından  Altı Nokta Körler Vakfı’nın açtığı rehabilitasyon merkezine giderek 6 ay yatılı kaldığını ve eve döndüğünde ilk işinin iseyi dışarıdan bitirmek olduğunu belirterek anlatmaya devam etti.

“Üniversite sınavına girdim ve çok istediğim İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü kazandım. Uygulamalı dersler olduğu için bölüm değiştirmemi istemelerine rağmen,  görme engellilerin de psikoloji bölümüne alınması gerektiği mücadelesini vererek kaydımı yaptırdım. Üniversite son sınıf öğrencisi iken TRT’de yayımlanan Banko adlı yarışma programına yarışmacı olarak katıldım ve 6 kez programda birinci olarak,  "Süper Şampiyon" ilan edildim. Bu başarıyla bir anda ülkede tanınan biri oldum. O dönemde tedavi için yurt dışına gittim tedavi arayışı sonuçsuz kalınca yurda dönerek, görmeyen çocukların eğitimi üzerine doktora yaptım.

2003'te görme engelli çocukların eğitim imkânlarından yararlanması için 'Parıltı Görmeyen ve Az Gören Çocuklara Destek Derneği' adlı bir dernek kurdum ve  halen başkanalığını yapıyorum. Derneğimizde yaptığımız çalışmalar sonucu 2006 yılında Millî Eğitim Bakanlığı'nda Görme Engelliler ile ilgili daire başkanlığı görevine getirildim. Bu göreve atanan ilk engelli kadın başkan oldum. Gören çocuklarla görmeyen çocukların bir arada eğitim aldığı 'Kaynaştırma Eğitimi'nin yaygınlaştırılması ve Millî Eğitim Bakanlığı mevzuatındaki ayrımcı maddelerin ('Kel, kör, şaşılar öğretmen olamaz' gibi) kaldırılması için çaba harcadım. Kaynaştırmanın engelli bireylerin yaşamını çok etkilediğini tecrübe ettik, gördük ve bu yola baş koyduk”

Soru cevapla devam eden panelin sonunda panelistlere özel yapım ödüller vererek kutlayan Kent Konseyi Başkanı Halim Kızılırmak, dinledikleri hikayelerden de anlaşıldığı gibi kadının isterse her şeyi yapabileceğini ve güçlü toplumu oluşturanların da güçlü kadınlar olduğunu belirterek, kadın konuklarına katılımlarından dolayı teşekkür etti, bu tür bilgilendirme ve bilinçlendirme seminerlerini sık sık yapacaklarını söyledi.

Programın sonunda tamamı kadınlardan oluşan Yeşilyurt Fasa Fisa ekibinin dans gösterisi ise büyük alkış aldı.

Bakırköy Kent Konseyi’nden 8 Mart'a özel Pandomim sanatçısı Bilge Karatepe gösterisi

 Bakırköy Kent Konseyi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne özel tamamı kadınlardan oluşan Yeşilyurt Fasa Fisa ekibinin dans gösterisi ise büyük alkış aldı.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yurt-haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.