S. Batuhan Arpacı; Ara Karardan Rücu

KÜLTÜR 20.10.2024 - 17:32, Güncelleme: 20.10.2024 - 17:32
 

S. Batuhan Arpacı; Ara Karardan Rücu

Geçtiğimiz hafta düzenlenen ve 1 milyon 23 bin 514 kişinin ziyaret ettiği 14. Kocaeli Kitap Fuarı’nda ilk öykü kitabı “Ara Karardan Rücü” ile okuyucularının karşısına çıkan Avukat S. Batuhan Arpacı, “Ne belirli bir tema üstünden ilerledim ne de farklı temaların bir bütünlük oluşturması gayesi ile hareket ettim. Savruk düşünce ve kelimeleri elimden geldiğince ehlileştirmeye çalıştım” dedi.
530 yayınevi, 980 söyleşi, onlarca yazar ve şairin yanı sıra stantlarda yerini alan bir milyona yakın kitabın sergilendiği Kocaeli Kitap Fuarı’nda imza kampanyası da yapan S. Batuhan Arpacı, 1986 yılında Malatya’da doğdu, 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Halen hukukun açmazları ile haşır neşir olan Arpacı, en çok da nerede öleceğini merak ediyormuş. S. Batuhan Arpacı, ‘Ara Karardan Rücu’ kitabının tanıtım bülteninde de “Diğer kitaplar kadar çoğunu istemiyoruz. Yüzlerce, milyonlarca fikir ve vicdan birlikteliği peşinde değiliz. Biz ‘tek bir doğru’ yaratmaya çalışmıyoruz. Hükümdarların, peygamberlerin, devrim önderlerinin, şeyhlerin peşinden sürüklediği kitlelerde gözümüz yok, kendi doğruları için binlerce hikâyeyi değiştiren ya da sonlandıranlardan değiliz. Biz bu ölümcül yazılamayı yalnızca tek bir vicdana hitap etmek için yaptık ki bir diğerini kurtarmak şansına erişsin!“ cümleleri ile okuyucuya sesleniyor. İshak Edebiyat’ın kendisiyle yaptığı röportaja da şu cevapları veriyor Arpacı. 1- Öykü yazmaya ilk ne zaman, nasıl başladınız? Herhangi bir şey yazmaya başlamak, aslında öykü yazmaya başlamanın da ilk adımı sayılabilir bence. Bu açıdan bakarsak ilkokulda şarkı sözlerini değiştirip Beşiktaş tezahüratı yazmaya çalışmam ilk teşebbüslerimden sayılabilir. Sonrasında rahmetli Süleyman Seba’ya yazdığım mektuplar -muhatabın konumu itibarıyla- cümlelerime çekidüzen vermemi sağladı. Direkt ‘öykü’ olarak sınıflandırabileceğim yazılarım ise lise dönemine denk geliyor. Kompozisyon yazılısında bir hayli başarılı bulunan Mazeretim Var Asabiyim Ben isimli bir öykü yazmıştım ancak o öyküye tekrar ulaşamadım, ne yazdığımı ben de çok merak ediyorum açıkçası. Yine aynı dönemlerde yazdığım ve kimseye okutmadığım öykümün ise o kadar kötü olduğunu düşündüm ki tekrar yazmaya cesaret edebilmek 15 yılımı aldı. Bu süreçte internette yerel bir sitede politik köşeyazıları yazdım. Sanırım onların da bir kısmında öykü esintileri görülebilir. 2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz? Sanırım biraz sabırsız bir insanım. Bir an evvel sonucu görmek istiyorum. Yazarken kendi heyecanımın da artması ya da en azından aynı seviyelerde seyretmesi gerekiyor. Yani özetle uzadıkça sıkılıyorum. Öykü her an var edilebilecek ve hemen tüketilebilecek nitelikte. Bu açıdan belki de hızlı akan günümüz hayatına en uygun olanı. Eğer doğru noktalar hem yazar hem de okuyucu tarafından yakalanabilirse etkisini çok çabuk gösteren bir ağrı kesici gibi. Yazmak başlı başına zor bir iş. Yoğun akıcı bir otoyola yan yoldan bağlanıp en sol şeride geçmeye çalışmak kadar da tehlikeli. Durduramadığımız bir düşünce trafiği içerisinde yalnızca bir tek çalışma noktası belirleyip trafiği de ona göre şekillendirmeniz gerekiyor. Kısa zamanda ve az teçhizatla çok şey başarmak zorunda olmayı gerektiriyor öykü. 3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz? Edebi anlamda herhangi bir öyküm yayımlanmadı, ben de yayımlanmaları için bir yere göndermedim. Halihazırda yeni basılan kitabım açısından cevaplamam gerekirse; hani derler ya erkekler çocuğunu kucağına alana kadar baba olduğunu anlamaz diye, hah işte bende öyle de olmadı. Kitabı elime aldığımda da pek bir şey hissettim diyemem açıkçası. Ama şunu düşündüm: “Evet, artık senden sonra geriye, aktarılabilecek saf bir senlik bırakıyorsun.” Sanırım daha çok, öykülerin ulaştıkları muhataplarında yaratacakları etki ya da farkındalık hislerime şekil verecek olan. 4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz? Yazmaya başlayan herkes bir gün yazdıklarının okunmasını, birilerine ulaşmasını ister. Bazısı hemen, bazısı kendisi öldükten sonra ulaşmasını ister ama öyle ya da böyle etkileşim yaratmasını umar… Siyasi parti kurmak, din öğretisi oluşturmak gibi aslında, sadece doğru zamanı bekler yazılanlar. Bence dosya oluşturmak hedefi ile hareket edilirse kendinizi de uzun uzadıya ikna etmek zorunda kalırsınız. Bu açıdan biraz da yazarın yarattığı dağınıklığı toplamak ya da hizalamak diyelim, editöre/yayınevine kalmalı. Farkındayım, sistem böyle işlemiyor ama kuralları olan düşünce kurgusunun herhangi bir şeyi oluşturabileceği kanaatinde değilim. Evet, ortaya bir şeyler çıkacaktır ama çıkması istenilen şey mi olur orası meçhul. Aslında ne belirli bir tema üstünden ilerledim ne de farklı temaların bir bütünlük oluşturması gayesi ile hareket ettim. Savruk düşünce ve kelimeleri elimden geldiğince ehlileştirmeye çalıştım diyebiliriz. 5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş! Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu? Yayınevleri aslında ulvi bir görev üstleniyor; orada bir tebliğ eden ve bir de tebliğ edilen var. Yayınevi bu süreçte tebligat memuru. Yapacağı ya da yapmayacağı eylem ile tebligatı geçersiz kılabilir, açılacak davada ispat külfetinin yer değiştirmesine neden olabilir. Kısacası hayatınıza dokunabilir. Bu kamu görevini üstlenmenin bazı dezavantajları var. Ancak günümüzde sanırım yayınevleri kamu görevlisi olma kısmının sürekli avantajlı tarafında yer almak istiyor. Yadırgamıyorum aslında, zira bu durum günümüz Türkiye’sinin ilerlemiş hastalıklarından biri. Ancak yayınevleri de herhalde farkındadır ki her an her şey özelleşebiliyor. Bu ilerlemiş hastalık, etkileşimin çeşitlenmesi ve hızlanması ile artık görmezden gelinmeye başlandı. Koronavirüs gibi, artık sadece basit bir grip… Yani girdikleri triplerin uyandırdıkları etki bu kadar. Dolayısıyla alternatiflerin olduğu bir zamanda işlerin tersine dönebileceğini bilmek korkmamayı da beraberinde getiriyor. Ya da belki de umursamamayı. 6. Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı? Bir önceki sorunun cevabı yayınevlerini belirleyenlerin yazarlar olmadığını da anlatıyor aslında. Yayınevimle “Birbirimizi bulduk,” doğru bir ifade olur sanırım. Elbette ki bir yazar için daha geniş kitlere ulaşabilmek önemlidir. Bunun kolay bir yolu da büyük ve tanınmış bir yayınevi ile çalışabilmektir. Ancak yazdıklarınızın bir başkasına ulaşıp ulaşmayacağı noktasında takdir hakkı olan birisinin, yani editörünüzün/yayınevinizin, sizin yazdıklarınızı okurken heyecanlanması ve “Ben bunu başkalarına ulaştırmak istiyorum,” demesi sizin motivasyonunuzu da şüphesiz artırmaktadır. Bu açıdan editörüm Mahmut Yıldırım’ın/Metinlerarası Kitap’ın kısa sürede pozisyon almasının ve gösterdiği heyecanının, benim motivasyonuma da çok olumlu yönde etki yaptığı aşikârdır. 7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz? Ben yola çıkarken yanıma bir şey almadım. Yola çıktığımın dahi farkında değildim. Şehirlerarası bir otobüs yolculuğunda, gecenin bir köründe, aklınıza gelenleri karalayabileceğiniz bir not defterinizin ve kaleminizin olması yeterli olacaktır. Emin olun geri kalan her şey kafanızın içinde.
Geçtiğimiz hafta düzenlenen ve 1 milyon 23 bin 514 kişinin ziyaret ettiği 14. Kocaeli Kitap Fuarı’nda ilk öykü kitabı “Ara Karardan Rücü” ile okuyucularının karşısına çıkan Avukat S. Batuhan Arpacı, “Ne belirli bir tema üstünden ilerledim ne de farklı temaların bir bütünlük oluşturması gayesi ile hareket ettim. Savruk düşünce ve kelimeleri elimden geldiğince ehlileştirmeye çalıştım” dedi.

530 yayınevi, 980 söyleşi, onlarca yazar ve şairin yanı sıra stantlarda yerini alan bir milyona yakın kitabın sergilendiği Kocaeli Kitap Fuarı’nda imza kampanyası da yapan S. Batuhan Arpacı, 1986 yılında Malatya’da doğdu, 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Halen hukukun açmazları ile haşır neşir olan Arpacı, en çok da nerede öleceğini merak ediyormuş.

S. Batuhan Arpacı, ‘Ara Karardan Rücu’ kitabının tanıtım bülteninde de Diğer kitaplar kadar çoğunu istemiyoruz. Yüzlerce, milyonlarca fikir ve vicdan birlikteliği peşinde değiliz. Biz ‘tek bir doğru’ yaratmaya çalışmıyoruz. Hükümdarların, peygamberlerin, devrim önderlerinin, şeyhlerin peşinden sürüklediği kitlelerde gözümüz yok, kendi doğruları için binlerce hikâyeyi değiştiren ya da sonlandıranlardan değiliz. Biz bu ölümcül yazılamayı yalnızca tek bir vicdana hitap etmek için yaptık ki bir diğerini kurtarmak şansına erişsin!“ cümleleri ile okuyucuya sesleniyor.

İshak Edebiyat’ın kendisiyle yaptığı röportaja da şu cevapları veriyor Arpacı.

1- Öykü yazmaya ilk ne zaman, nasıl başladınız?

Herhangi bir şey yazmaya başlamak, aslında öykü yazmaya başlamanın da ilk adımı sayılabilir bence. Bu açıdan bakarsak ilkokulda şarkı sözlerini değiştirip Beşiktaş tezahüratı yazmaya çalışmam ilk teşebbüslerimden sayılabilir. Sonrasında rahmetli Süleyman Seba’ya yazdığım mektuplar -muhatabın konumu itibarıyla- cümlelerime çekidüzen vermemi sağladı. Direkt ‘öykü’ olarak sınıflandırabileceğim yazılarım ise lise dönemine denk geliyor. Kompozisyon yazılısında bir hayli başarılı bulunan Mazeretim Var Asabiyim Ben isimli bir öykü yazmıştım ancak o öyküye tekrar ulaşamadım, ne yazdığımı ben de çok merak ediyorum açıkçası. Yine aynı dönemlerde yazdığım ve kimseye okutmadığım öykümün ise o kadar kötü olduğunu düşündüm ki tekrar yazmaya cesaret edebilmek 15 yılımı aldı. Bu süreçte internette yerel bir sitede politik köşeyazıları yazdım. Sanırım onların da bir kısmında öykü esintileri görülebilir.

2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Sanırım biraz sabırsız bir insanım. Bir an evvel sonucu görmek istiyorum. Yazarken kendi heyecanımın da artması ya da en azından aynı seviyelerde seyretmesi gerekiyor. Yani özetle uzadıkça sıkılıyorum. Öykü her an var edilebilecek ve hemen tüketilebilecek nitelikte. Bu açıdan belki de hızlı akan günümüz hayatına en uygun olanı. Eğer doğru noktalar hem yazar hem de okuyucu tarafından yakalanabilirse etkisini çok çabuk gösteren bir ağrı kesici gibi. Yazmak başlı başına zor bir iş. Yoğun akıcı bir otoyola yan yoldan bağlanıp en sol şeride geçmeye çalışmak kadar da tehlikeli. Durduramadığımız bir düşünce trafiği içerisinde yalnızca bir tek çalışma noktası belirleyip trafiği de ona göre şekillendirmeniz gerekiyor. Kısa zamanda ve az teçhizatla çok şey başarmak zorunda olmayı gerektiriyor öykü.

3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

Edebi anlamda herhangi bir öyküm yayımlanmadı, ben de yayımlanmaları için bir yere göndermedim. Halihazırda yeni basılan kitabım açısından cevaplamam gerekirse; hani derler ya erkekler çocuğunu kucağına alana kadar baba olduğunu anlamaz diye, hah işte bende öyle de olmadı. Kitabı elime aldığımda da pek bir şey hissettim diyemem açıkçası. Ama şunu düşündüm: “Evet, artık senden sonra geriye, aktarılabilecek saf bir senlik bırakıyorsun.” Sanırım daha çok, öykülerin ulaştıkları muhataplarında yaratacakları etki ya da farkındalık hislerime şekil verecek olan.

4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Yazmaya başlayan herkes bir gün yazdıklarının okunmasını, birilerine ulaşmasını ister. Bazısı hemen, bazısı kendisi öldükten sonra ulaşmasını ister ama öyle ya da böyle etkileşim yaratmasını umar… Siyasi parti kurmak, din öğretisi oluşturmak gibi aslında, sadece doğru zamanı bekler yazılanlar. Bence dosya oluşturmak hedefi ile hareket edilirse kendinizi de uzun uzadıya ikna etmek zorunda kalırsınız. Bu açıdan biraz da yazarın yarattığı dağınıklığı toplamak ya da hizalamak diyelim, editöre/yayınevine kalmalı. Farkındayım, sistem böyle işlemiyor ama kuralları olan düşünce kurgusunun herhangi bir şeyi oluşturabileceği kanaatinde değilim. Evet, ortaya bir şeyler çıkacaktır ama çıkması istenilen şey mi olur orası meçhul. Aslında ne belirli bir tema üstünden ilerledim ne de farklı temaların bir bütünlük oluşturması gayesi ile hareket ettim. Savruk düşünce ve kelimeleri elimden geldiğince ehlileştirmeye çalıştım diyebiliriz.

5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş! Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Yayınevleri aslında ulvi bir görev üstleniyor; orada bir tebliğ eden ve bir de tebliğ edilen var. Yayınevi bu süreçte tebligat memuru. Yapacağı ya da yapmayacağı eylem ile tebligatı geçersiz kılabilir, açılacak davada ispat külfetinin yer değiştirmesine neden olabilir. Kısacası hayatınıza dokunabilir. Bu kamu görevini üstlenmenin bazı dezavantajları var. Ancak günümüzde sanırım yayınevleri kamu görevlisi olma kısmının sürekli avantajlı tarafında yer almak istiyor. Yadırgamıyorum aslında, zira bu durum günümüz Türkiye’sinin ilerlemiş hastalıklarından biri. Ancak yayınevleri de herhalde farkındadır ki her an her şey özelleşebiliyor. Bu ilerlemiş hastalık, etkileşimin çeşitlenmesi ve hızlanması ile artık görmezden gelinmeye başlandı. Koronavirüs gibi, artık sadece basit bir grip… Yani girdikleri triplerin uyandırdıkları etki bu kadar. Dolayısıyla alternatiflerin olduğu bir zamanda işlerin tersine dönebileceğini bilmek korkmamayı da beraberinde getiriyor. Ya da belki de umursamamayı.

6. Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Bir önceki sorunun cevabı yayınevlerini belirleyenlerin yazarlar olmadığını da anlatıyor aslında. Yayınevimle “Birbirimizi bulduk,” doğru bir ifade olur sanırım. Elbette ki bir yazar için daha geniş kitlere ulaşabilmek önemlidir. Bunun kolay bir yolu da büyük ve tanınmış bir yayınevi ile çalışabilmektir. Ancak yazdıklarınızın bir başkasına ulaşıp ulaşmayacağı noktasında takdir hakkı olan birisinin, yani editörünüzün/yayınevinizin, sizin yazdıklarınızı okurken heyecanlanması ve “Ben bunu başkalarına ulaştırmak istiyorum,” demesi sizin motivasyonunuzu da şüphesiz artırmaktadır. Bu açıdan editörüm Mahmut Yıldırım’ın/Metinlerarası Kitap’ın kısa sürede pozisyon almasının ve gösterdiği heyecanının, benim motivasyonuma da çok olumlu yönde etki yaptığı aşikârdır.

7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Ben yola çıkarken yanıma bir şey almadım. Yola çıktığımın dahi farkında değildim. Şehirlerarası bir otobüs yolculuğunda, gecenin bir köründe, aklınıza gelenleri karalayabileceğiniz bir not defterinizin ve kaleminizin olması yeterli olacaktır. Emin olun geri kalan her şey kafanızın içinde.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yurt-haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.