Pandemi Koşullarında Yaşam, Sistemi Sorgulattı!

Özel Haber 03.10.2021 - 06:59, Güncelleme: 10.11.2023 - 04:48
 

Pandemi Koşullarında Yaşam, Sistemi Sorgulattı!

Bakırköy Kent Savunması’nın düzenlediği “Pandemi Koşullarında Yaşam” başlıklı panelde konuşan Prof. Dr. Osman Altuğ, “Bizim ülkemizin yüzde 5’i üretiyor, yüzde 95’i konuşuyor. Allah’ı Teala der ki, ’Tedbir senden, taktir Allah’tan’ ama biz diyoruz ki, ‘Allah’ım biz hem Türküz, hem Müslüman. Tedbir de senden, taktirde” diyerek, “Sanki pandemiden önce çok mu mutluyduk da pandemi sonrasını konuşacağız”ifadeleriyle asıl meselenin sistem sorunu olduğunun altını çizdi.
“BKS HEM MÜCADELE EDEN HEM DE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ OLAN BİR PLATFORM”   Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar, hayat pahalılığı, ekonomik kriz, adaletsiz çalışma şartları ve işsizlik gibi hayatı etkileyen konuların tartışıldığı, “Pandemi Koşullarında Yaşam” başlıklı panelin moderatörlüğünü yapan Bakırköy Kent Savunması bileşeni ve yürütme kurulu üyesi Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER) Genel Başkanı Aziz Koçal, BKS’nin yaşamı etkileyen, kentsel sorunlara karşı mücadele eden ve sorunlarla ilgili çözüm önerileri de olan bir bileşenler platformu olduğunu söyleyerek, kötü hava şartlarına ve yağışa karşın panellerine katılan herkese teşekkür etti.   Pandemi nedeniyle hükümetin açıkladığı ekonomik tedbirlerin halkın ve emekçinin değil, sermayenin tepesindeki bir avuç kesimin menfaatini baz alan tedbir paketleri olduğunu belirten TÜKODER Genel Başkanı Aziz Koçal, işçi, memur ve emekliye yönelik bir tedbir paketinin açıklanmadığını, özellikle küçük esnafa yönelik açıklanan paketlerden de bir çok esnafın faydalanamadığını belirtti.   Pandemi sürecinde iktidarın maske yönetimini dahi beceremediğini söyleyen Koçal, 3 farklı maske çeşidinin 3 farklı bakanlık tarafından denetlemesini örnek vererek, ülkemizde artık para cezalarının dahi caydırıcılığını yitirdiğini, ne üretimin ne de tüketimin doğru biçimde olmadığını söyleyerek, ticari ahlakında ortadan kalktığına işaret etti.   “PANDEMİ TÜRKİYE’Yİ YÖNETENLERE PİYANGO GİBİ GELDİ”   Panelin ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. Osman Altuğ, pandeminin mevcut iktidara ilaç gibi geldiğini söyleyerek, “Nerede aksaklık, pislik, yolsuzluk varsa pandemiyi ‘Günah Keçisi’ ilan ettik. Türkiye'yi yönetenlere pandemi piyango gibi geldi” dedi.   Türkiye ekonomisini pandemiden önce veya sonra diye ayırmanın pek bir anlam ifade etmediğini belirten Altuğ, pandemi sürecinde sadece sahnedeki artistlerin değiştiğini, salgının adının bu kez pandemi olduğunu, işsizliğinde bir salgın olduğunu ve yıllardır devam ettiğini söyledi. Nüfusun yaklaşık yüzde 30’unun, üniversite mezunlarının 56’sının işsiz olduğunu belirten Prof. Dr. Osman Altuğ, “İktisadi sistem sosyal bir organizasyondur. Görevi de insanlara helalinden iş bulmaktır. Siyasi tercih olarak ister komünist ol, ister kapitalist, ister şeriat devleti ol farketmez. Helalinden iş bulan sistem yaşar, bulamayan sistem yıkılmaya mahkumdur” diyerek devam etti.   Yaşanan tüm sorunların temelinde sistem sorunu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Altuğ, eğitimin üretim için olması gerektiğini ama günümüzde popülarite ve diploma için olduğunu ifade ederek, tercih edilen eğitimin yüzde 5’inin üretim, yüzde 95’inin ise sosyal bilimlere yönelik olduğunun belirterek, “Bir ülkenin 5'i üretecek, yüzde 95’i konuşacak. Allahu Teala diyor ki ‘tedbir senden takdir Allah'tan’ Ama biz diyoruz ki ‘Yüce Rabbim bak biz hem Türküz hem Müslüman. Tedbiri de sen al, takdirde sen yap” dedi.   “APARTMAN TOPLANTISINA GİTMEYEN HALKA DEMOKRASİ NUTUKLARI ATMANIN ANLAMI YOK”   Apartman yönetim kurulu toplantısına gitmeyen bir halka demokrasi nutukları atmanın da bir anlamı olmayacağını belirten Prof. Dr. Osman Altuğ, kendi evine sahip çıkmayan vatandaşın, köyüne, mahallesine sahip çıkmasını beklemenin de yanlış olduğunu belirterek, siyasetin de sorgulanması gerektiğini ifade etti. Konuşmasına “Türkiye'de siyasetin finansmanını parası olanlar yapar. Dolayısı ile siyasetin finansmanını kim yapıyorsa, siyaset onun siyasetidir, demokraside parası olana işler” sözleriyle sürdüren Prof. Dr. Altuğ, Türkiye’de ki sistemin üretenleri cezalandırdığını, müteşebbislerin önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğini ve kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye'de kayıt dışı ekonominin hem tertipçisi, hem teşvikçisi, hem destekçisi, hem de şikayetçisi devleti yönetenlerdir. Onların modeli bu. Bakın, Türkiye'de herkesi ve her kesimi vergi mükellefi yapmadık. Herkese her çeşit masrafını vergi matrahından indirme hakkı vermedik. Ekonomiyi hamiline yazılılıktan nama yazılı hale getirmedik. Müteşebbisin önünde en büyük engellerden birisi olan enflasyon muhasebesi sistemine geçmedik. Bütün serbest pazar anlayışını allak bullak eden bir uygulama içerisine girdik. Serbest pazar ekonomisi iki ayaklıdır: Birinci ayak, serbest bırak. İkinci ayak, kontrol ayağıdır. Türkiye birinci ayağı çalıştırdı; ama ikinci ayağı reddetti, ne kadar kontrol tedbiri varsa kaldırdı. Bunun anlamı, vergi almayacağım, isteyen versin, istemeyen vermesin” dedi.   “DEMİRİ MAKİNA YAPTILAR, BİZE ALTIN DİYE SATTILAR”   Servet’in üretilen bir değer olduğunu ama ülkemizde ganimet şeklinde kullanıldığını, eski politikacıların ‘hep bana Rabbena’ diyip yönettiğini, şimdiki politikacıların ise ‘bu bana, al bu da sana’ diyerek devam ettiğini söyleyen Prof. Dr. Osman Altuğ, “1897 de İstanbul aydınlatmak için Avrupa’dan jeneratör almışız. Adam demiri makina yapmış bize altın fiyatından daha pahalıya satmış. İşte o demir ile altın fiyatı arasındaki fark bizim onlara ödediğimiz aptallık tazminatıdır” diyerek devam etti.   Türkiye tarihinde aslında gerçek bir ihtilalin olmadığını, Türkiye'de yaşananların sermaye faşizmine karşı askerlerin yaptığı geçici ihtilaller olduğunu söyleyen Prof. Dr. Altuğ,  “Yani Türkiye'de gerçekte ihtilal falan olmamıştır” dedi. Türkiye’de bir siyasetçinin, bir de mafyanın eskimeyeceğini, hepsi birbirinin pisliğini temizlemekle mükellef olduğunu, eski bir mafyanın karşımıza bakan, başbakan, iş adamı, kulüp başkanı olarak çıkabileceğinin unutulmaması gerektiğini belirten Osman Altuğ,  “Türkiye'deki sistem sahnedeki artistlerin değişmesi sistemidir. Şimdilerde konuşulan Cumhurbaşkanlığı sistemi, parlamenter sistem yada yumuşatılmış demokratik sisteme geçilmesi gerektiği konuşmaları da boş. Sanki öncesinde demokratik sistem mi vardı da şimdi bunu tartışıyoruz” diyerek, siyasi partiler yasası değişmedikçe ve de kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmadıkça Türkiye’nin hiçbir sorununun çözülmeyeceğini düşündüğünü söyledi.   “SENDİKALARIN BİR KISMI NAYLON”   Türkiye’de ki sendikalara ve sendikalı işçi sayısına da değinen Prof. Dr. Osman Altuğ, çalışan işçi sayısının toplamının yüzde 2’lik kısmının sendikalı olduğunu, sadece üye kaydı olmakla da sendikalı olunmadığını, sendikalarda görev alanlarının bir kısmının da makam peşinde olduğunu  belirterek, DİSK’in diğer sendikalara nazaran bir tık önde olduğunu söyleyerek, DİSK’in ilk kadın genel başkanı olması hasebiyle Arzu Çerkezoğlu’na, erkeklerin yönettiği sendikaları nereye getirildiğini düşünmesini istedi.   60’lı yıllardan beri yakın ilişkiler içinde olduğu sendikaların bir kısım yöneticilerinin mevcut yöneticilerle ekonomik anlamda akraba olduklarını gördüğünü de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Altuğ, bunların umutsuzluğa yol açmaması gerektiğinin altını çizerek, asıl önemli olanın örgütlü toplum olma yolunda ilerlemek olduğunu kaydetti.   Kendisini Türkiye'de ilk ve tek kayıt dışı ekonomi profesörü olarak tanımlayan Osman Altuğ, 1994 yılında yazdığı, ’Kayıt dışı ekonomi’ kitabının ilk baskısının bir gecede tükendiğini, kimse okumasın diye egemen güçler tarafından satın alındığını söyleyerek, herkesin ve her kesimin gelir vergisi mükellefi olması gerektiğini, kayıt dışı ekonominin ancak bu şekilde kayıt altına alınabileceğini, hükümetin yaptığı en iyi işin ise 1973 yılından beri söylediği vatandaşlık numarasının hayata geçirilmesi olduğunu, en büyük para biriminin demir bir lira olması gerektiğini, kağıt paranın yerini de vatandaşlık numarasına tanımlanmış kartın alması gerektiğini söyledi.   “BİZİ AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KAPISININ İÇİNE SOKMAZLAR”   6 Mart 1995 yılında Paris Sözleşmesi ile Gümrük Birliği'ne giren Türkiye’nin, Avrupa Birliği'ne girişin ilk şartı olan ‘kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma’ şartını 2 yıl içinde hayata geçireceğini taahhüt ettiği halde yerine getirmediğini hatırlatan Prof. Dr. Osman Altuğ, “Bizi Avrupa Birliği’nin kapısının içine sokmazlar” dedi.   “PANDEMİ DEĞİL, PANDOMİ”   Konuşmasının sonunda, “Keşke bu hükümet aldığı ya da aldığını söylediği önlemlerin hiçbirisi alınmasaydı. O zaman bu pandomiden daha az hasarlı çıkabilirdik” diyen Prof. Dr.  Osman Altuğ, pislik, adaletsizlik, çevre kirliliği, beslenme yetersizliği, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi sorunlarını çözememiş bir iktidarın, son iki yılını ve bundan sonrasını konuşmanın bir anlamı olmadığını söyleyerek, sürecin de pandemi değil, PANDOMİ olarak adlandırılması gerektiğini söyleyerek konuşmasını tamamladı.   Panelin ikinci konuşmacısı olan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, pandeminin öncelikle büyük bir sağlık krizi olduğunu, sonucunda büyük bir ekonomik ve toplumsal sorunların olacağını hesapladıklarını, ilk günden itibaren devleti yöneten siyasi iktidarların 83 milyonun sağlığını koruyacak politikaları hayata geçirmek, tüm çalışanların işini güvence altına almak ve tüm yurttaşların gelirini güvence altına alacak politikaları hayata geçirmek gibi 3 temel görevi olduğunun altını çizdiklerini söyledi.   “TÜRKİYE’DE PANDEMİ BİR İŞÇİ HASTALIĞI HALİNE GELDİ”   İktidarın tüm politikalarını ülkenin yüzde 99’unu oluşturan emeği ile çalışanlar için değil, bir avuç sermayenin ve 3-5 şirketi kurtarmaya yönelik şekillendirdiğini söyleyen Arzu Çerkezoğlu, genç işsizliğinin geleceği tehdit eden bir unsur haline geldiği, işsizliğin arttığı ve istihdam kaybının yaşandığı pandemi sürecinde kadınların işgücü piyasasından erkeklere oranla çok daha hızlı çekilmek zorunda kaldığını ifade etti.   Türkiye'ye ‘evde kal’ denilen yaklaşık 2 yıllık süreçte, her zaman işçilerin hariç tutulduğunu, 20 yaş altına sokağa çıkma yasağının getirilmesinin üstünden 24 saat geçmeden yeni bir genelge ile ‘Çalışanlar hariç’ denildiğini, işçilerin de işini kaybetmemek için virüsle burun buruna çalıştığını ifade eden Çerkezoğlu, pandeminin Türkiye'de bir işçi hastalığı durumuna geldiğinin altını çizdi.   “DİSK’İN 5 MADDELİK SOMUT ÖNERİLERİ SIRALANDI”   Pandemi sürecinin ülkeyi yöneten siyasi iktidarın tercih ettiği politikalar nedeniyle bu kadar ağır olduğunu belirten Çerkezoğlu, geçtiğimiz günlerde DİSK olarak “Gelirde adalet, vergide adalet” şiarıyla halkın nefes alabilmesi için hükümetin acilen uygulaması gereken 5 maddelik somut önerilerilerini yineledi. * Asgari ücret ve bütün ücretlerin asgari ücret kadarı için tüm vergi ve kesintiler sıfırlansın ve net ödensin. Böylece tüm ücretler yaklaşık 750 lira artırılsın. *  Asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanan tarife oranı yüzde 20'den 10'a indirilsin. Vergiye esas gelir dilimleri milli gelire göre artırılsın. *  En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilsin. * Elektrik, su, doğalgaz ve internet faturaları vergi ve kesintiden muaf tutulsun. * Tüm gıda ürünlerinde KDV sıfırlansın. Yeni bir toplumsal düzenin artık kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu ve bu düzenin kendiliğinden gelmeyeceğini belirten Çerkezoğlu, emekten ve emekçiden yana olan herkesi omuz omuza mücadeleye çağırdı. “DİRENEN DİSK ÜYESİ İŞÇİLER SORULDU”   Soru cevap şeklinde devam eden forum katılımcısının, TİS hakları ve işten çıkarılanlar için meydanda direniş çadırı kuran DİSK üyesi işçilerle ilgili düşüncelerini ve gelişmeleri sorduğu Arzu Çerkezoğlu, Bakırköy Belediyesi ile görüşmelerinin devam ettiğini, daha iki gün önce bir görüşme yaptıklarını, işçilerin haklı mücadelelerinin yanında olduklarını ve işçilerin lehine bir sonuç umut ettiklerini söyledi. Selvi Sarıtaç / Mahmut Erdinç
Bakırköy Kent Savunması’nın düzenlediği “Pandemi Koşullarında Yaşam” başlıklı panelde konuşan Prof. Dr. Osman Altuğ, “Bizim ülkemizin yüzde 5’i üretiyor, yüzde 95’i konuşuyor. Allah’ı Teala der ki, ’Tedbir senden, taktir Allah’tan’ ama biz diyoruz ki, ‘Allah’ım biz hem Türküz, hem Müslüman. Tedbir de senden, taktirde” diyerek, “Sanki pandemiden önce çok mu mutluyduk da pandemi sonrasını konuşacağız”ifadeleriyle asıl meselenin sistem sorunu olduğunun altını çizdi.

“BKS HEM MÜCADELE EDEN HEM DE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ OLAN BİR PLATFORM”

 

Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar, hayat pahalılığı, ekonomik kriz, adaletsiz çalışma şartları ve işsizlik gibi hayatı etkileyen konuların tartışıldığı, “Pandemi Koşullarında Yaşam” başlıklı panelin moderatörlüğünü yapan Bakırköy Kent Savunması bileşeni ve yürütme kurulu üyesi Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER) Genel Başkanı Aziz Koçal, BKS’nin yaşamı etkileyen, kentsel sorunlara karşı mücadele eden ve sorunlarla ilgili çözüm önerileri de olan bir bileşenler platformu olduğunu söyleyerek, kötü hava şartlarına ve yağışa karşın panellerine katılan herkese teşekkür etti.

 

Pandemi nedeniyle hükümetin açıkladığı ekonomik tedbirlerin halkın ve emekçinin değil, sermayenin tepesindeki bir avuç kesimin menfaatini baz alan tedbir paketleri olduğunu belirten TÜKODER Genel Başkanı Aziz Koçal, işçi, memur ve emekliye yönelik bir tedbir paketinin açıklanmadığını, özellikle küçük esnafa yönelik açıklanan paketlerden de bir çok esnafın faydalanamadığını belirtti.

 

Pandemi sürecinde iktidarın maske yönetimini dahi beceremediğini söyleyen Koçal, 3 farklı maske çeşidinin 3 farklı bakanlık tarafından denetlemesini örnek vererek, ülkemizde artık para cezalarının dahi caydırıcılığını yitirdiğini, ne üretimin ne de tüketimin doğru biçimde olmadığını söyleyerek, ticari ahlakında ortadan kalktığına işaret etti.

 

“PANDEMİ TÜRKİYE’Yİ YÖNETENLERE PİYANGO GİBİ GELDİ”

 

Panelin ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. Osman Altuğ, pandeminin mevcut iktidara ilaç gibi geldiğini söyleyerek, “Nerede aksaklık, pislik, yolsuzluk varsa pandemiyi ‘Günah Keçisi’ ilan ettik. Türkiye'yi yönetenlere pandemi piyango gibi geldi” dedi.

 

Türkiye ekonomisini pandemiden önce veya sonra diye ayırmanın pek bir anlam ifade etmediğini belirten Altuğ, pandemi sürecinde sadece sahnedeki artistlerin değiştiğini, salgının adının bu kez pandemi olduğunu, işsizliğinde bir salgın olduğunu ve yıllardır devam ettiğini söyledi. Nüfusun yaklaşık yüzde 30’unun, üniversite mezunlarının 56’sının işsiz olduğunu belirten Prof. Dr. Osman Altuğ, “İktisadi sistem sosyal bir organizasyondur. Görevi de insanlara helalinden iş bulmaktır. Siyasi tercih olarak ister komünist ol, ister kapitalist, ister şeriat devleti ol farketmez. Helalinden iş bulan sistem yaşar, bulamayan sistem yıkılmaya mahkumdur” diyerek devam etti.

 

Yaşanan tüm sorunların temelinde sistem sorunu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Altuğ, eğitimin üretim için olması gerektiğini ama günümüzde popülarite ve diploma için olduğunu ifade ederek, tercih edilen eğitimin yüzde 5’inin üretim, yüzde 95’inin ise sosyal bilimlere yönelik olduğunun belirterek, “Bir ülkenin 5'i üretecek, yüzde 95’i konuşacak. Allahu Teala diyor ki ‘tedbir senden takdir Allah'tan’ Ama biz diyoruz ki ‘Yüce Rabbim bak biz hem Türküz hem Müslüman. Tedbiri de sen al, takdirde sen yap” dedi.

 

“APARTMAN TOPLANTISINA GİTMEYEN HALKA DEMOKRASİ NUTUKLARI ATMANIN ANLAMI YOK”

 

Apartman yönetim kurulu toplantısına gitmeyen bir halka demokrasi nutukları atmanın da bir anlamı olmayacağını belirten Prof. Dr. Osman Altuğ, kendi evine sahip çıkmayan vatandaşın, köyüne, mahallesine sahip çıkmasını beklemenin de yanlış olduğunu belirterek, siyasetin de sorgulanması gerektiğini ifade etti.

Konuşmasına “Türkiye'de siyasetin finansmanını parası olanlar yapar. Dolayısı ile siyasetin finansmanını kim yapıyorsa, siyaset onun siyasetidir, demokraside parası olana işler” sözleriyle sürdüren Prof. Dr. Altuğ, Türkiye’de ki sistemin üretenleri cezalandırdığını, müteşebbislerin önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğini ve kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye'de kayıt dışı ekonominin hem tertipçisi, hem teşvikçisi, hem destekçisi, hem de şikayetçisi devleti yönetenlerdir. Onların modeli bu. Bakın, Türkiye'de herkesi ve her kesimi vergi mükellefi yapmadık. Herkese her çeşit masrafını vergi matrahından indirme hakkı vermedik. Ekonomiyi hamiline yazılılıktan nama yazılı hale getirmedik. Müteşebbisin önünde en büyük engellerden birisi olan enflasyon muhasebesi sistemine geçmedik. Bütün serbest pazar anlayışını allak bullak eden bir uygulama içerisine girdik. Serbest pazar ekonomisi iki ayaklıdır: Birinci ayak, serbest bırak. İkinci ayak, kontrol ayağıdır. Türkiye birinci ayağı çalıştırdı; ama ikinci ayağı reddetti, ne kadar kontrol tedbiri varsa kaldırdı. Bunun anlamı, vergi almayacağım, isteyen versin, istemeyen vermesin” dedi.

 

“DEMİRİ MAKİNA YAPTILAR, BİZE ALTIN DİYE SATTILAR”

 

Servet’in üretilen bir değer olduğunu ama ülkemizde ganimet şeklinde kullanıldığını, eski politikacıların ‘hep bana Rabbena’ diyip yönettiğini, şimdiki politikacıların ise ‘bu bana, al bu da sana’ diyerek devam ettiğini söyleyen Prof. Dr. Osman Altuğ, “1897 de İstanbul aydınlatmak için Avrupa’dan jeneratör almışız. Adam demiri makina yapmış bize altın fiyatından daha pahalıya satmış. İşte o demir ile altın fiyatı arasındaki fark bizim onlara ödediğimiz aptallık tazminatıdır” diyerek devam etti.

 

Türkiye tarihinde aslında gerçek bir ihtilalin olmadığını, Türkiye'de yaşananların sermaye faşizmine karşı askerlerin yaptığı geçici ihtilaller olduğunu söyleyen Prof. Dr. Altuğ,  “Yani Türkiye'de gerçekte ihtilal falan olmamıştır” dedi.

Türkiye’de bir siyasetçinin, bir de mafyanın eskimeyeceğini, hepsi birbirinin pisliğini temizlemekle mükellef olduğunu, eski bir mafyanın karşımıza bakan, başbakan, iş adamı, kulüp başkanı olarak çıkabileceğinin unutulmaması gerektiğini belirten Osman Altuğ,  “Türkiye'deki sistem sahnedeki artistlerin değişmesi sistemidir. Şimdilerde konuşulan Cumhurbaşkanlığı sistemi, parlamenter sistem yada yumuşatılmış demokratik sisteme geçilmesi gerektiği konuşmaları da boş. Sanki öncesinde demokratik sistem mi vardı da şimdi bunu tartışıyoruz” diyerek, siyasi partiler yasası değişmedikçe ve de kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmadıkça Türkiye’nin hiçbir sorununun çözülmeyeceğini düşündüğünü söyledi.

 

“SENDİKALARIN BİR KISMI NAYLON”

 

Türkiye’de ki sendikalara ve sendikalı işçi sayısına da değinen Prof. Dr. Osman Altuğ, çalışan işçi sayısının toplamının yüzde 2’lik kısmının sendikalı olduğunu, sadece üye kaydı olmakla da sendikalı olunmadığını, sendikalarda görev alanlarının bir kısmının da makam peşinde olduğunu  belirterek, DİSK’in diğer sendikalara nazaran bir tık önde olduğunu söyleyerek, DİSK’in ilk kadın genel başkanı olması hasebiyle Arzu Çerkezoğlu’na, erkeklerin yönettiği sendikaları nereye getirildiğini düşünmesini istedi.

 

60’lı yıllardan beri yakın ilişkiler içinde olduğu sendikaların bir kısım yöneticilerinin mevcut yöneticilerle ekonomik anlamda akraba olduklarını gördüğünü de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Altuğ, bunların umutsuzluğa yol açmaması gerektiğinin altını çizerek, asıl önemli olanın örgütlü toplum olma yolunda ilerlemek olduğunu kaydetti.

 

Kendisini Türkiye'de ilk ve tek kayıt dışı ekonomi profesörü olarak tanımlayan Osman Altuğ, 1994 yılında yazdığı, ’Kayıt dışı ekonomi’ kitabının ilk baskısının bir gecede tükendiğini, kimse okumasın diye egemen güçler tarafından satın alındığını söyleyerek, herkesin ve her kesimin gelir vergisi mükellefi olması gerektiğini, kayıt dışı ekonominin ancak bu şekilde kayıt altına alınabileceğini, hükümetin yaptığı en iyi işin ise 1973 yılından beri söylediği vatandaşlık numarasının hayata geçirilmesi olduğunu, en büyük para biriminin demir bir lira olması gerektiğini, kağıt paranın yerini de vatandaşlık numarasına tanımlanmış kartın alması gerektiğini söyledi.

 

“BİZİ AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KAPISININ İÇİNE SOKMAZLAR”

 

6 Mart 1995 yılında Paris Sözleşmesi ile Gümrük Birliği'ne giren Türkiye’nin, Avrupa Birliği'ne girişin ilk şartı olan ‘kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma’ şartını 2 yıl içinde hayata geçireceğini taahhüt ettiği halde yerine getirmediğini hatırlatan Prof. Dr. Osman Altuğ, “Bizi Avrupa Birliği’nin kapısının içine sokmazlar” dedi.

 

“PANDEMİ DEĞİL, PANDOMİ”

 

Konuşmasının sonunda, “Keşke bu hükümet aldığı ya da aldığını söylediği önlemlerin hiçbirisi alınmasaydı. O zaman bu pandomiden daha az hasarlı çıkabilirdik” diyen Prof. Dr.  Osman Altuğ, pislik, adaletsizlik, çevre kirliliği, beslenme yetersizliği, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi sorunlarını çözememiş bir iktidarın, son iki yılını ve bundan sonrasını konuşmanın bir anlamı olmadığını söyleyerek, sürecin de pandemi değil, PANDOMİ olarak adlandırılması gerektiğini söyleyerek konuşmasını tamamladı.

 

Panelin ikinci konuşmacısı olan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, pandeminin öncelikle büyük bir sağlık krizi olduğunu, sonucunda büyük bir ekonomik ve toplumsal sorunların olacağını hesapladıklarını, ilk günden itibaren devleti yöneten siyasi iktidarların 83 milyonun sağlığını koruyacak politikaları hayata geçirmek, tüm çalışanların işini güvence altına almak ve tüm yurttaşların gelirini güvence altına alacak politikaları hayata geçirmek gibi 3 temel görevi olduğunun altını çizdiklerini söyledi.

 

“TÜRKİYE’DE PANDEMİ BİR İŞÇİ HASTALIĞI HALİNE GELDİ”

 

İktidarın tüm politikalarını ülkenin yüzde 99’unu oluşturan emeği ile çalışanlar için değil, bir avuç sermayenin ve 3-5 şirketi kurtarmaya yönelik şekillendirdiğini söyleyen Arzu Çerkezoğlu, genç işsizliğinin geleceği tehdit eden bir unsur haline geldiği, işsizliğin arttığı ve istihdam kaybının yaşandığı pandemi sürecinde kadınların işgücü piyasasından erkeklere oranla çok daha hızlı çekilmek zorunda kaldığını ifade etti.

 

Türkiye'ye ‘evde kal’ denilen yaklaşık 2 yıllık süreçte, her zaman işçilerin hariç tutulduğunu, 20 yaş altına sokağa çıkma yasağının getirilmesinin üstünden 24 saat geçmeden yeni bir genelge ile ‘Çalışanlar hariç’ denildiğini, işçilerin de işini kaybetmemek için virüsle burun buruna çalıştığını ifade eden Çerkezoğlu, pandeminin Türkiye'de bir işçi hastalığı durumuna geldiğinin altını çizdi.

 

“DİSK’İN 5 MADDELİK SOMUT ÖNERİLERİ SIRALANDI”

 

Pandemi sürecinin ülkeyi yöneten siyasi iktidarın tercih ettiği politikalar nedeniyle bu kadar ağır olduğunu belirten Çerkezoğlu, geçtiğimiz günlerde DİSK olarak “Gelirde adalet, vergide adalet” şiarıyla halkın nefes alabilmesi için hükümetin acilen uygulaması gereken 5 maddelik somut önerilerilerini yineledi.

* Asgari ücret ve bütün ücretlerin asgari ücret kadarı için tüm vergi ve kesintiler sıfırlansın ve net ödensin. Böylece tüm ücretler yaklaşık 750 lira artırılsın.

*  Asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanan tarife oranı yüzde 20'den 10'a indirilsin. Vergiye esas gelir dilimleri milli gelire göre artırılsın.

*  En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilsin.

* Elektrik, su, doğalgaz ve internet faturaları vergi ve kesintiden muaf tutulsun.

* Tüm gıda ürünlerinde KDV sıfırlansın.

Yeni bir toplumsal düzenin artık kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu ve bu düzenin kendiliğinden gelmeyeceğini belirten Çerkezoğlu, emekten ve emekçiden yana olan herkesi omuz omuza mücadeleye çağırdı.

“DİRENEN DİSK ÜYESİ İŞÇİLER SORULDU”

 

Soru cevap şeklinde devam eden forum katılımcısının, TİS hakları ve işten çıkarılanlar için meydanda direniş çadırı kuran DİSK üyesi işçilerle ilgili düşüncelerini ve gelişmeleri sorduğu Arzu Çerkezoğlu, Bakırköy Belediyesi ile görüşmelerinin devam ettiğini, daha iki gün önce bir görüşme yaptıklarını, işçilerin haklı mücadelelerinin yanında olduklarını ve işçilerin lehine bir sonuç umut ettiklerini söyledi.

Selvi Sarıtaç / Mahmut Erdinç

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yurt-haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.