ZEYNEP TÜRKOĞLU, “ZEYTİNBURNU KİTAPÇISI BULUŞMALARI” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA YAZAR TARIK TUFAN’I AĞIRLADI
ZEYNEP TÜRKOĞLU, “ZEYTİNBURNU KİTAPÇISI BULUŞMALARI” SÖYLEŞİ PROGRAMINDA YAZAR TARIK TUFAN’I AĞIRLADI
Zeytinburnu Kültür Sanat, 26 Kasım tarihinde “Zeytinburnu Kitapçısı Buluşmaları” söyleşi programı çerçevesinde yazar Tarık Tufan’ı ağırladı. Zeytinburnu Kitapçısında gerçekleşen programda, Tufan’ın Geç Kalan isimli kitabı üzerinden bir söyleşi gerçekleşti.
Tarık Tufan, bir romanı yazma serüveninden bahsetti. “Bir roman yazarken kurgu dünyası oluşturmaya çalışıyorsunuz. Zaman, mekân, olayın akışı ve kahramanlarını bir kesit içinde anlatıyorsunuz. Karakterler ortaya çıkıyor ve sizin dünyanızda yer etmeye başlıyor. Roman bitene kadar her gün onları düşünüyorsunuz. Pek çok soruyla birlikte birtakım karakterler zihninizde gezinmeye başlıyor. Kurmaca diye yazmaya başladığınız bir anlatı, sizin gerçeklik düzleminize çıkıyor. Yazarın üç yıl boyunca zihninde yaşayan karakterinin gerçekten olmadığı söyleyebilir miyiz? Roman biraz da hayatımızda etki uyandırdığı kadar var.”
Herkesin bir arayışın parçası olduğunu söyleyen Tufan: “Bir yazar olarak yazdığım metinlerin okur tarafından okunmasını arzu ediyorum. Mesele sadece arzu etmem değil aynı zamanda okurun yazdıklarım üzerinden ne düşündüğünü merak ediyorum. Bir yandan içimde bir şey var onu yazmak istiyorum. Bir yandan da doğal olarak anlattıklarımın insanların dünyasında nasıl karşılık bulduğunu merak ediyorum. Sosyal medyanın bizi, birbirimize ulaşılabilir kılması nedeniyle okur yorumlarını en kısa sürede öğrenmek artık mümkün. Benim baktığım yerle okurun baktığı yeri görmek ya da bilmek önemli. Kimi zaman romandaki tema; bir insanın hayatında öyle bir yere öyle bir karşılık geliyor ki okurun hayatında yaşadığı en zor dönemine etki edebiliyorsunuz. Siz bir hikâye vesilesiyle bir insanın hayatının son derece önemli bir dönüm anına öyle ya da böyle dâhil olabiliyorsunuz. Çünkü kelimelerin bir ruhu, canı ve kaderi var. Roman dediğimiz şey rastgele seçilmiş kelime yığınlarından oluşmuyor. Allah’ın, Âdem’e eşyanın ismini öğretmesinin mutlak surette bir anlamı, bir hakikati var. Biz bir kelime sarf ederken o kelimenin kaderine de ortak oluyoruz. Yahut kelimeyi kullanırken anlam dünyasını hayata açıyoruz. Ben bu tarafıyla bakmaya çalışıyorum.” dedi.
Tufan, kendisi için yazma eyleminin mahiyetine değindi. “Yazdığım bir karakterle sonradan tanıştığım ve yazdığım bir olayı sonradan yaşadığım vakidir. Bundan şunu öğrendim; yazmak bir iddia taşımak demek. Yazmak aslında bir tür tanrısal bir şeye yönelmektir. Anlattığımız her hikâye aynı zamanda bir tür gerçeklik alanı açıyor. Bir şey anlatıldığında, duyduğumuz şey bizim hayatımızda mutlak surette bir anlam dönüşümünün başlangıcı olabilir. Aklımdan geçen her şeyi yazmıyorum. Çünkü orada her şey olabiliyor ve insanın karanlık bir tarafı var. Onu sınırsız kullanmaya başladığında iyi ve kötü her şeyle karşılaşabilirsin. Yaptığımız işi sanat diyerek geçiştiremeyiz, bunun bir sorumluluk alanı ve ifade biçimi var. Belki de bu yüzden Allah bizi aklımızdan geçenlerden mesul tutmuyor. Romancı, ben bir şeyi en iyi nasıl anlatabilirim diye düşünür ve kurgular. Bu dil ve üslup meselesidir. Ben de dil meselesine kafa yormaya çalışıyorum ve bazı kavramları mümkün olduğu kadar çok kullanmaya, dil evrenini ve kelime kapasitesini genişletmeye çalışıyorum. Dile hassas yaklaşmaya çalışıyorum.”
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.