Osmanlı yaşam biçiminden etkilendi ve pek çok eserine bu etkiyi yansıttı. Aziyadé adlı romanına adını veren kadınla burada tanıştı, İstanbul'da bulunduğu zamanlarda Eyüp'te yaşadı. Nazım’ın mısralarında ağır eleştirilere uğrasa da İstanbul onun eviydi, bugün adına bir cadde ve tepe var… Kimden mi bahsediyoruz tabi ki Pier Loti.
İnsan her zaman kendisinden farklı bir cinse aşık olmaz; bazen bu bir şehir, bazen bir şiir, bazen de bir kadeh şaraba aşık eder kendini…
O da İstanbul aşığı bir Fransız’dı Pier Loti Hakkında spekülasyonlar üretilse de ismi ile şehrimize renk katanlardan olmuştu, tıpkı Balyan Ailesi gibi.
Balyan Ailesi, Osmanlıda önemli işlere imza atmış, kuşaktan kulağa geçen bir aile. Onların sadece İstanbul’da yaptığı eserlerin üzerini siyah bir bez ile örtmeye kalksak, İstanbul estetikten yoksun bir şehir olur. Bugün hala, onların mimarideki zarafet ve estetiği günün teknolojisiyle yapılamıyor ya da yapılmak istenmiyor. Her biri, birer sanat abidesi… Tabii ortaya çıkan şu gerçeği de unutmamak lazım, eğer bir sanat abidesi yapıyorsanız, ticari kaygınız olmamalı.
Bu da benden bir anı...
1974 yazıydı, Kurtuluş’ta sabah heyecanlı bir şekilde mahalle maçı için sokağa çıktığımda bir de baktım yan binada oturan Vasil ile Yani kardeşler sokakta yok. Halbuki akşamdan konuşmuştuk: ‘‘Sabah çıkalım erkenden sokağa, maç öncesi biraz yandaki boş arsada top çalışması yapalım’’ diye... O yıllarda Kurtuluş’ta, sahipsiz epeyce boş arsa vardı. Sonra, bir anda sahipleri çıktı ve üzerlerine binalar yapıldı. Neyse biz konumuza dönelim, yoktu iki kardeş. Halbuki hiç böyle yapmazlardı. Sonra Hüseyin geldi, Hüseyin 1950’li yıllarda mahallemize Erzincan’dan göç etmiş bir ailenin çocuğuydu. “Nerede bizimkiler” dedim, “Haberin yok mu?’’ ‘‘Birazdan uçaklar geçecek havadan, onlar da evdeler” dedi… Annem camdan bağırıyor, ‘‘Nurhan içeri gel’’. Babam, benim defterime pakladığım mavi jelatinden istiyor, arabasının farlarına kaplamak için. Ben 7 yaşında bir çocuk olarak anlayamıyorum neler olduğunu. Hüseyin ile aynı yaşta olmamıza rağmen o konuya daha fazla hakim bir şekilde dedi ki “Yunanistan ile savaşa girdik, o yüzden Vasil ile Yani evdeler. Az bir zaman sonra Yani ile Vasil kardeşler aileleri ile birlikte Yunanistan’a göç ettiler. Bugün bu savaş hala devam ediyor, dünyanın başka bir yerinden…
En çokta çocuklar etkileniyor, oyun arkadaşlarını kaybederek...
Yıllar sonra Vasil ve Yani ile bir araya geldik. Hem de hiç plansız bir cenaze merasimiydi. Hiç planlanmazdı ki cenazeler… Arkadaşımız Hüseyin’in ani vefatıydı bizi bir araya getiren. Onlar Yunanistan’dan gelmişlerdi. Cem Evi’nin bahçesinde, tipim hep aynı: değişmeyen kısa boyumla, onlar tanıdılar beni. O üzüntülü anımızı daha sonra Hüseyin’le olan anılarımızı da yad ederek Kurtuluştaki Madam Despina’nın meyhanesinde kadehlerimizi çocukluğumuzdaki yaşadığımız o güzel günlere kaldırırken Vasil ‘’Ne biz burada Türk olabildik Rum kimliğimizle, Ne de orada Rum olabildik Türk kimliğimizle, hep iki arada bir derede geçti hayat’’ yakınmasıyla yersiz yurtsuzluğumuzun sızısını bir kez daha iliklerimize kadar hissetmemize neden oldu.
Bu haftalık da bu kadar,
Kalın sağlıcakla…
Nurhan