MÖ 280’de Roma’ya karşı Makedon kral tarafından kazanılan bu zafer, 2300 yıldır savaş ve savaş gibi yapılan siyasetin felsefesine konu olmuştur. Uzun uzun cümleler kurmak yerine “Pirus zaferi” hatırlatmasıyla bazı mücadeleler tanımlanmıştır.
***
Benim de bugün aklıma geldi, hatırlayalım dedim. Romalılara karşı verdiği savaşı sonunda Pirus kazanmıştır.
Ancak; kaybı o kadar büyüktür ki kazandığı savaş kendisini de yok etmiştir.
***
Pirus zaferi, kazanan üzerinde o kadar yıkıcı bir sonuç yaratan zaferdir ki bu durum neredeyse yenilgiyle eşdeğerdir.
Böyle bir zafer, gerçek anlamda bir galibiyet değildir ve uzun vadede toplumsal ilerlemeye zarar verir.
***
Kazanmak!
Neye rağmen? Kime rağmen? Ne zamana kadar? Günlük koşturmalarımız ve mücadelelerimiz içinde birbirimize sormadığımız sorular. Bizler gibi siyasetçilerimiz de ne kendilerine ne çevrelerine bu soruları sormuyorlar.
***
Peki siyasetçiler, siyaset yaparken neleri harcadıklarını fark ediyorlar mı acaba?
Harcadıkları şeyler, geçmişte emek harcayanların ömürlerinden verdikleri özveri dolu yıllar, yarattıkları değerler, vefa ve sabırlarıdır.
Siyasetin kıvılcımı da bunlar. Bu kıvılcımlar olmasa siyaset ateşi tutuşmaz zaten.
Siyaset stratejistlerinin bu anlamda çok iyi çalışması gerekir.
Mücadelenin sonunda, kazanan tarafın, Pirus' un söylediği gibi “BÖYLE BİR ZAFERİ BİR DAHA İSTEMİYORUM” dememesi gerekir.
***
Yapılan siyasi mücadelede, yıllarca biriktirilmiş değerler, hoyrat ve bonkörce harcandığında, kazanan liderin yanında kimse kalmayabilir.
***
PİRUS ZAFER’i UNUTULMAMALI...
***
Önümüzdeki yerel seçimlere de uyarlayarak bir cümle yazayım. Büyükşehri kazanmak; meclisi, parti emekçilerini ve halkın her katmanını kaybetmek uğruna olmamalıdır. Tek başına kazanılmış zafer, zafer değil yenilgidir...