Yaklaşık 10 bin yıl önce yerleşik düzene geçtik, hayvanları evcilleştirip onlarla daha yakın yaşamaya başladık. Yerleşik düzenle birlikte, insanın daha önce tanımadığı savaşlar, hayvanlardan insanlara geçen salgın hastalıklar ve toplu ölümler görülmeye başladı. Daha sonra modern şehirler kurduk, kent nüfusu katlandı beton binalara tıkıldık ve vücudumuz ile doğanın ilişkisi kesildi. Çocuklarımız doğadan uzak kreşlerde yaşamak zorunda kaldı. Bu arada dünyayı hızla kirletmeye başladık. Bunun sonucu olarak bağışıklık sistemimiz doğayı tanıyıp antikor geliştirme fırsatını kaybetti. Böylece enfeksiyonlara karşı korunma gücümüz azaldı, ilaçlardan, tuhaf beslenme önerilerinden medet umma noktasına geldik.
Doğayı kirletmeseydik, doğaya saygılı olmayı öğrenseydik ve doğa ile vücudumuzu sık sık buluştursaydık, vücudumuz coronavirüs dâhil birçok mikroorganizmaya karşı hızlı direnç oluşturabilirdi ama şimdilik bu fırsatı kaçırdık.
Corona salgınına dönecek olursak, ne yazık ki bu salgın daha da yayılacak, bir pik yapacak ve sonra gerileyecektir, ama bu arada bazı ölümler de olacaktır.
Normal gripten (influenza) ölüm oranı binde bir ve her yıl dünyada 600 bine yakın insan normal gripten hayatını kaybediyor. Corona virüsünden ölüm oranı %3-4 civarında, ama hastalığı hafif geçirenler bilinmediğinden dolayı bu oran büyük ihtimal daha da düşüktür (belki de binde birden daha az).
Üstelik influenza gribi çocuk ve gençlerin de hayatına mal olurken, Corona Virüs 10 yaş altında herhangi bir ölüme neden olmamıştır, orta yaşlılar ve gençler ise hastalığı hafif atlatmaktadır. Sadece yaşlı ama özellikle kronik hastalığı olanlarda risk fazladır. Bu risk aynı ölçüde belki daha da fazla olarak normal gripte de söz konusudur. Muhtemelen dünya nüfusunun büyük bir kısmı bu virüse yakalanacak bu da sürü bağışıklığı gereği dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunu Corona Virüse karşı bağışık hale getirecektir. Yani Corona Virüs dünyanın sonunu getirmeyecek.
Evet bu salgın önemli bir salgın ama insanlığın kökünü kazımayacak ve bu da giderek sönecek, fakat ortadan kalkmayacaktır. Artık daha önce hayvanlarda görülen Covid-19 virüsü aynı zamanda bir İnsan Coronavirüsü olmuştur ve bundan sonraki yıllarda da görülecektir.
Dolayısıyla her infeksiyon hastalığından korunma da olduğu gibi basit hijyen kurallarına uymak, bu hastalığa yakalanma ihtimalini de düşük tutacaktır.
Bu salgında da görüldüğü gibi çok şeye sahip olmak, önemli makam sahibi olmak koruyucu değil. İçine sıkıştırıldığımız modern şehirlere rağmen, sınırlar kapatıldı, şehirler boşaltıldı, özgürlüğümüz kısıtlandı, bir virüs bizleri daha da dar alanlarda yaşamaya mecbur etti. Sadece mikroskopla görülebilen tek hücreli bir virüs, tüm dünyayı esir aldı ve makam, para, kariyer sahibi olmanın önemli olmadığını, zengin, fakir herkesin eşit olduğunu acı biçimde bizlere hatırlattı.
Modern zamanda daha fazla para kazanma, daha çok mal, mülk, eşya edinme hırsımızı törpülememiz, doğayla sık sık buluşmamız ve vücudumuzun doğayla sıkı ilişki içinde olmasını sağlamamız gerekli. Modern çağın hırslarından kendimizi kurtarmak zorundayız. Unutulmasın ki biz doğanın çocuklarıyız, doğadan bağımsız yaşamamız mümkün değildir. Doğaya saygılı, doğa ile iç içe yaşam biçimi oluşturmak zorundayız. Vücudumuza doğayı tanıtmak zorundayız. Doğaya saygılı olmayı ve doğayla daha sıkı ilişki içinde yaşamayı öğrenmemiz gereklidir. Doğadan ne kadar uzaklaşırsak, o kadar zayıflarız.
Korku ve paniğe gerek yoktur, artık salgını kabullenmek zorundayız, kabullenmek en azından korkumuzu ve paniğimizi azaltacaktır. Korkmayalım, panik yapmayalım, kurallara uyalım, sağlık çalışanlarının önerilerini dikkate alalım.
Son üzücü olaylar gösterdi ki, doğayı anlamak, doğanın felaketleriyle mücadele etmenin yolu ideolojik, dinsel safsatalardan değil bilimden geçmektedir. Ancak bilim insanlarına verilen değer ne yazık ki bir futbolcuya verilen değer kadar değildir. Sadece görselliğe dayanan meslek sahipleri, bilim insanlarının hayalini bile kuramayacakları kadar para kazanıyorlar, şan, şöhret sahibidirler. Elbette bu kişileri küçümsemek için bunları söylemiyorum, ama bilim insanlarına verilen değerin yükseltilmesi gerektiği de bir diğer gerçek olarak önümüze çıktı. Farkında olduğunuz gibi bu gibi durumlarda çare sadece ve sadece bilim insanlarından beklenmektedir ki olması gereken de budur.
Bu arada sağlık çalışanlarının da ne kadar cefakâr ve vefakâr oldukları, halk sağlığı için en büyük riski üstlenmekten kaçınmadıkları görüldü. Umarım salgın sona erdiğinde, bu günleri unutup sağlık çalışanlarına şiddet olayları bir daha tekrarlanmaz.
Ayrıca bu salgın ciddi kültürel, siyasal, felsefi sorgulamalara yol açacaktır. İnsanoğlunun kurduğu modern kültür, bir virüs karşısında tepetaklak olmuştur. Kendini beğenmiş siyasetçilerin, sözde toplumsal kanaat önderlerinin aslında sanal olduğu, salgın, deprem gibi doğal afetlerde bilimin insanlığa çare üretebileceği ortaya çıktı. Umarım bu salgını en az zararla atlatacağız, ama şu hiç unutulmasın
HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT BİLİMDİR.