Birkaç yıl evvel İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Sn Luigi Mattiolo nun (şuan görevde değil) davetlisi olarak Milli Gün resepsiyonuna katılmıştım. Ellime tutuşturulan geceye özel hazırlanmış içinde Türkiye/İtalya arasında ilişkilerin köprü olmasına katkıda bulunmuş sanat, kültür, spor, sinema ve tiyatro insanlarının portrelerinden oluşturulmuş Tracce İzler kitapçığı oldu.
O geceden bana kalan en önemli hatıradır Tracce İzler kitapçığı ve sayfalarını çevirdikçe Ferzan Özpetek’den Can Bartu’ya, Corrado Augias’dan Alessandro Cedrone’ye, Pier Paolo Pasolini den Leyla Gencer’e ve daha nicelerine.
Gönlüm ister ki bu köprüleri kuran kültür insanları çok daha fazla yetişsin ve dünyanın dört bir yanına dağılsın.
Tabi bunun olması için özellikle belediyelere kültür ve sanat politikalarını tekrar güncellemesini tavsiye edeceğim. Mevcut sistemde yapılan kültür ve sanat politikaları ne yazık ki, üretmekten çok tüketime dayalı ve sürekliliği olmayan işler.
Popüler olmuş insanları tabii ki halk konserinde ağırlamak güzel ama bunun adı kültür hizmeti değil eğlencedir. Bu tür hizmetlerin gerekliliği de tartışılmaz ama önemli olan yeni Leylalar, Ferzanlar, Ataollar, Neşetler ve daha binlercesini yetiştirecek ortamları yaratmak.
Asıl önemli olan ise, Kültür ve Sanat politikalarını siyasetin ayrıştıran diline kurban etmemek.
Asfalt dökmekten daha önemlidir sokaklara kültür dökmek. Zaten kültürün yoğun olduğu yerlerde yolda asfalt göremezsiniz yada asfaltı fark edemezsiniz. Parklarda kitap okurken yandaki bankta resim yapan ressam, diğer tarafta yeni aldığı kemanının tellerine dokunan bir genç kız, karşı tarafta bağlamasının tellerini takan genç, nargile kafede oturup oradan buradan selfi çekmekten daha hayırlı bir iş yapacaklardır.
Yaşayan şehirler araç trafiği ile değil kültür trafiği ile yaşar, kültür demek üretmek, üretmek demek de mutluluk demektir. Tüketen toplumlar her zaman mutsuz toplumlardır ve tüketme isteği hiçbir zaman bitmez, bitmedikçe de mutsuzlaşırlar ve yalnızlaşırlar.
Hadi şu andan itibaren yaşadığımız yerlerin kültür ve sanat politikalarını tekrar güncelleyelim, mutlu toplum olmak için. Mesela Itri ile Bach çalalım sokaklarda, Fikret Mualla ile Boterodan çizelim duvarlara. Balkonlarımız Gaudi’den Jale Yılmabaşar’dan renklerle dolsun. Belki hemen şimdi yapamayacağız ama ufakta olsa akıldan geçerek hayalini kurmak bile güzel değil mi?
Benim ki belki uzak bir hayal olsa da, her başarının esin kaynağı hayal ile başlamak değil midir mesela?
Bu Haftalıkta Bu Kadar
Kalın Sağlıcakla
Nurhan